Suriye'deki en büyük silahlı örgütlerden biri, "Stratejik Derinlik" teorisyeni Ahmet Davutoğlu'nun "medeniyet kurma" planlarını üzerine bina ettiği anlaşılan, Ahrar-uş Şam. IŞİD-DAİŞ ve El-Nusra Cephesi ile birlikte "üç büyükler"den biri.
Bu örgüt, IŞİD ile karşılaştırıldığında ehlî, El-Nusra ile karşılaştırıldığında "ılımlı" bulunuyor ve baş destekçileri Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar tarafından Batı'ya pazarlanmaya çalışılıyor. ABD'nin bir önceki Şam Büyükelçisi Robert Ford gibi bazıları, Obama yönetimine bunlarla görüşülmesini tavsiye etmişlerdi. Kim nasıl ayarladıysa, örgütün dış ilişkiler sorumlusu Labib Al Nahhas'a, Washington Post'ta yazı yazdırmışlardı.
"Esad sonrası"nda Suriye'nin emanet edilebileceği örgüt diye lanse edilmeye çalışılan Ahrar-uş Şam (veya Ahraruş Şam), Ankara'nın Suriye'deki gözdesi. TC devletinin, gizli servisler aracılığıyla, IŞİD-DAİŞ ile de temas ve bağlantıları olduğunu, Musul Başkonsolosluğu işgalinden bu yana biliyoruz. Ancak meşhur "MİT TIR'ları"ndan iki bin kadarıyla sınır ötesine gönderilen silahlar, anlayabildiğimize göre, esas olarak Ahrar-uş Şam'a (bir kısmı da, tahminen tamamen TC'nin denetimindeki, Türkmen ağırlıklı Sultan Murad Tugayları'na) gitti.
Suriye ve cihatçılar deyince sadece IŞİD'in anlaşılması, IŞİD'den başkasının adı anılırsa hükümet eleştirisi güç kaybedecekmiş gibi, olguya bilgiye göz kapatılması, olan biteni takip etmeyi imkânsızlaştırıyor. Oysa "AKP'nin Suriye politikası" denen şey, Rojava hariç, IŞİD'den ziyade Ahrar üzerine kuruluyor. (IŞİD'e ihtiyaç sanki -Rojava hariç- Suriye'de değil de, bizzat ülke içinde!) IŞİD, hele daha da büyüyüp güçlenirse, zaptedilebilir bir güç olacak gibi görünmüyor, oysa Ahrar'a laf geçirilebilir bir ufak kardeş gözüyle bakılıyor. Anlayabildiğim, durum böyle.
Ahrar-uş Şam (Ahrar-uş Şam al-İslamiye, Suriyeli Hür Adamların İslâmî Hareketi gibi bir şey) hakkında neler biliyoruz? Nafiz Ahmed'in Middle East Eye'daki yazısı, özellikle örgütün öbür Selefî örgütlerle gerçekten önemli ideolojik farklarının olup olmadığını ele alıyor, bu arada örgüt hakkında hükme varmak için kritik bazı bilgileri biraraya getiriyor. Bunları kırpıp özetleyerek -ve bazen araya girerek- aktarıyorum.
• Ahrar-uş Şam'ın El Nusra ve IŞİD'e göre "ılımlı" sayılmasının sebebi, teorisindeki görece genişlik. Ahrar, tekfirciliği kendi dışındaki Sünnilere kadar yaymıyor, Selefî olmayan Sünnileri kâfir ilan etmiyor. Şiiler, Aleviler gibi "sapkınları"! kâfir sayıyor. (Bu yüzden, çeşitli eylemlerle taktik fırsatları değerlendirmenin ötesinde, kalıcı siyasî bağlantı için Davutoğlu İslâmcılığına daha uygun bir partner.)
• Nafiz Ahmed'in yazısı işin teorik kısmı üzerine yazıldığı için orada bulunmayan bir ayrıntı: Birkaç yerde, özellikle bir süredir, doğrudan Ahrar'ın denetimindeki yerlerde halka daha yumuşak davranıldığına, IŞİD'inki gibi gösterisi bol, alenî infazlar yapılmadığına, Nusra'ya göre de dinî baskıyı daha gevşek tuttuklarına dair bilgilere rastlamıştım. Batı'nın harıl harıl "ılımlı" diyalog partneri aradığı bir sırada böyle davranmaları akla yakın geliyor.
• Ahrar liderleri, özellikle dış âleme yönelik propaganda çalışmaları için şu muhayyel "ılımlı" maskesini taksalar da, meselâ El Nusra (Suriye El Kaidesi) için, "anlaşamadığımız konular olabilir, ama İslâm'ı kılavuz kabul etmede birleştiğimiz Müslüman kardeşlerimizdir" yollu konuşuyorlar. Zaten Nusra ile "Fetih Ordusu" (Cayş al-Fatah) koalisyonunda biraradalar. (Bu koalisyonun kurulabilmesinde ve İdlib'i alabilmesinde Ankara'nın katkısı, her yerde vurgulanan bir konu.)
• Ahrar nasıl bir rejim öngörüyor? Ahrar'ın önceki lideri Hasan Abud'a bunu Al Jazeera sormuş ve kabaca şu cevabı almıştı: İslâm'da hükümdarı seçmenin çeşitli yolları var. Kralın ardılını seçtiği monarşi, soyluların ve bilgelerin yöneticileri seçtiği veya yurttaşların bu seçimi yaptığı sistemlerin hepsi meşrudur.
• Abud'a göre demokrasi, Batı'nın oyunu. "Saf İslâmî kurallar", "Allah'ın kanunu", yeter de artar. IŞİD lideri Ebubekir el-Bağdadi'nin halifelik ilanına, İslâm hukukuna dayalı gerekçelerle değil, taktik açıdan itiraz ederken, "Şüphe yok ki," demişti, "bu ülkede çok kişi, Kur'an'ın anayasa olmasını ister".
• Ahrar, meşhur "Şii hilali" tehlikesini diline dolamış bir örgüt. Hilal, mâlûm, şeklen, sap eklediğinizde orak haline geliyor. Hasan Abud, Şii hilalini, "Müslüman milletinin gelişmesi ve zaferinin yeniden tesis edilmesinin önünde engel", "ümmetin bağrına saplanmış Fars Safevi orağı" diye nitelemişti.
• Ahrar, tıpkı IŞİD-DAİŞ gibi, Sykes-Picot anlaşmasıyla çizilmiş Suriye-Irak sınırı başta, varolan devlet sınırlarını tanımıyor ve bugünün birçok ülkesini kapsayacak bir büyük Müslüman devleti kurma hedefini güdüyor.