Radikal, 15.10.2015
Yıldıray Oğur'un bir yazısı üzerine Radikal'de yazdığım yazının çok okunması, paylaşılması, sosyal medyada dolaştırılması, itiraf edeyim ki, beni memnun etmedi. “Ne biçim çakmış”lardan tatmin duymuyor, huzursuz oluyorum. Bu yazıyı Oğur'un manipülasyonları nedeniyle mecburî gördüğüm için yazmıştım. İlaveten, memleket bir felaketin içerisinde, daha büyüğüne sürüklenirken, polemikler şunlar bunlar biraz da fuzuli işler.
Yine de, madem yazdım, Yıldıray Oğur cevap vermiş, yine yalandan, iftiradan, daha çok da gerçeği eğip bükmekten medet ummuş, insanların aklında şüphe kırıntıları kalmasın diye, olabildiğince kısa tutmaya çalışarak birkaç konuda birkaç şey söyleyeyim; polemik âdabı bunu gerektirir. Âdap demişken... “Yıldıray uzun sokmuş, acıyor mu” türü seviyeli dokundurmalara karşı denmesi gerekenleri burada diyemem. İslâmcılıkta bir bu rezillik eksikti, deyip geçeyim. Fenası, insanlar olmasını istediklerine, inanmak istediklerine inanıyorlar ve böylece bir şey veya başka birşey olmayı seçtiklerinin bilincinde değiller.
Elbette Oğur'un her dediğine cevap vermeyeceğim, çok uzar bu iş. Hayatî gördüklerimi, ikimizin dalaşması dışında mesele anlaşılsa iyi olur diye düşündüklerimi konu edeceğim. Yoksa, yazısına “üzüntünün, acı paylaşmanın zerresi sinmemiş” lafıma karşı yaptığı üçkağıt işlemine bakarak kendisi hakkında nihaî hüküm verilebilirdi. “Korkunç” dedim ya! Hı hı, öyle, dedin. Mesele pek üzüldüm diye hesap vermesi değil, sahiden üzülmeyişi; bunu anlamamış gibi yapıyor.
Lâkin, beni hiç büyümek istemeyen Peter Pan'a benzettiği için Oğur'a teşekkür ederim. Bu iltifattır. Kendisi gibilerden meydana gelen yetişkinler âleminin hali ortada. Düşünün, koca memlekette, “Ümit şu konuda haklı, ama Yıldıray da bu konuda doğru söylüyor” diyebilen tek insan yok neredeyse. Varsa da susuyor. Ya ben onu fena dövmüş oluyorum ya o bana acayip geçirmiş oluyor. Bundan bir halt olacağını sanıyoruz.
Yalan dolan mevzularını madde madde ele alayım.
• "Bana bir solcu cinayet işliyor dedirtemezsiniz" tavrı takındığımı ileri sürüyor. Bundan 25-30 yıl önce, "silahlı mücadele", "şiddet" gibi konularda (bunların savunucusuydum) kendimle ve sosyalist hareketle ağır hesaplaşma yazıları yazdım, bundan ötürü çok düşman kazandım. Bunu bana demesi gülünç. Bilmiyor veya yalan söylüyor.
• "Esad uğruna" birşeyler söylediğimi, onun Suriye'sini kollamak için yazdığımı ileri sürüyor. Çok ayıp ve çok cahilane bir tutum. Baas rejimlerinin ne mal olduğu, sosyalizmle bağdaşmazlığı üzerine yazar çizer, başka solcularla birbirimize girerken Yıldıray Peter Pan okuyacak yaşa gelmiş miydi, bilemiyorum. (Sol içi tartışmalar, büyük ayrışmalar hakkında pek bir şey bilmediğini anlıyorum. Ama bu "sol" hakkında atıp tutmasına engel değil. Gerçi bilmeden atıp tutmak bizim "sol"da da serbesttir.) Kendimce hallettiğim meseleleri her beş yılda bir yeni yetişecek bir Yıldıray için tekrar ele almalı, Esad ve Baas'ın gözümde ne olduğunu boyuna yeniden mi izah etmeliydim? Söylediği laf bana değmiyor bile.
• Reyhanlı katliamı hakkında “müstehzi dille” konuştuğumu söylüyor. Çirkin bir iftira. Katliam üzerine istihza mı yapılır? Hakkında istihza yaptığım, kendisinin saçma fikri.
• PKK ve özellikle kuruluş-yükseliş dönemindeki yöntemleriyle hesaplaşmalarımıza da Yıldıray Oğur yetişememiştir, bilmiyordur diye umalım. Sonradan da bahsettiği işleri savunan tek satırımı gösteremez, bu yüzden yine numara yapıyor. Taraf'tayken de köşelerden, isim vermeden tartışmıştık: PKK'nin Kürt halkının gözündeki yeri ve özellikle devletin tutumuyla şekillenen süreçte kazandığı nesnel konum tanınmadan bir halt edilemez. Ve bu, PKK'nin mücadele yöntemlerini, eylemlerini onaylamayı falan hiç mi hiç gerektirmez. Oğur, Demirtaş'a yapmaya çalıştıkları yamama uygulamasının ufağını bana yapıyor. Kürt hak ve özgürlük mücadelesi silahsız, demokratik âleme transfer olabilsin diye yıllardır uğraşan insanlara bunları söylemek ayıp değil düpedüz suç sayılmalı. (Sözkonusu tartışma bünyesinde, özellikle ona kızarak Ekim 2011'de yazdığım “Siyasî tavır olarak terbiyesizlik” yazısını merak eden olursa tıklayabilir.)
• Bu numarası, "Sizi ancak PKK ile görüşülerek sorunun çözüleceğine inandırmaya çalıştım" meselesiyle yanyana gelince garabet doğuyor. Niye peki, PKK ile görüşülmesi gerekiyormuş? Ben ne diyordum, sen ne diyordun? Aynı şeyi! İkinci bir garabet daha var. "Sizi" inandırmaya çalıştım, diyor. Buradaki "siz" kim? PKK ile görüşerek sorunun çözüleceğine inanmayanlar olmalı. Peki ben böyle mi düşünüyordum? Yoo... Tersi. Yani onun gibi düşünüyordum. Ama şimdi böyle diyor, yalan söylüyor.
• İslâmcıların zihin âleminde bizzat kendi gibilerin yarattığı sığlığı, sefaleti yüzüne vurduğu için İslamofobinin kıyısına gelmekle suçladığı bendeniz, İslâm'a, dindarlara duyduğum asgarî güvene dayanarak aldığım tavırlar yüzünden “kendi mahallesi”nin birçok sokağından aforoz edilmiş biriyim. Hâlâ her gün galiz küfür ve hakaretlere katlanıyorum. Yine de, kapitalist değerlerin egemen olduğu dünyada özgürlükçü-çoğulcu sosyalizm ve din dışında insana ahlâk verebilecek kaynak olmadığını düşünüyorum. Bu, Yıldıray'ın kavrayabileceği bir anlayış değil; öyle görünüyor. Veya şu an için mesele Müslüman okurlar nezdinde beni itibarsızlaştırmak olduğundan yine gerçeği es geçiyoruz. Oysa yazdığı gazeteye, çıktığı TV'ye beş dakika bakınca aynı sığlığı tesbit edebilecek biri; numara yapıyor.
• Oğur'un insanlık adına haddini fazlasıyla aştığı bir konu, Hrant'ın öldürülmesi. Üstelik bunu iki defa yapıyor (biri aşağıda). AKP'lilerin bu işi sadece Cemaat'çi polislerin üzerine yıkma operasyonu başarıya ulaşmış gibi davranıyor. Hepimiz bunu yemişiz gibi, buradan bir gerçek imal ediyor, bunu da Reyhanlı'da suçu “paralelci polisler”in üzerine atmasına itiraz ettiğim için kafama indireceği bir sopa sanıyor. Hrant'ın öldürülmesine en azından göz yumanlar arasında sizinkilerden kimler var, henüz emin değiliz, Yıldıray, ama cinayeti karartanlar, katillere sahip çıkanlarsa doğrudan sizinkiler! Sanırım sadece ruhunu değil elini de yıkaman gerekiyormuş, görememişim.
• "Devletin iktidardaki siyasî partiyle özdeş olmasına bir demokrat ancak sevinir" diye bir cümlesi var, bana saydırırken arada geçen. Karşılık vermeye kalkmayacağım. Aktarıyorum ki, en akıllı ve bilgililerinden birinin demokrasiden anladığı şeyin Recep Peker CHP'si olduğu kayda geçsin.
• 6-7 Ekim'deki "cadı avını" savundun, diyor. Nasıl diyor, neye dayanarak diyor? Şart değil. Diyor. Hem 6-7 Ekim hakkında hem benim hakkımda yalan söylüyor. 6-7 Ekim zavallı Yasin'in cansız bedeninin arkasına saklanarak yırtabileceğiniz bir şey değil. Öldürülen kırk dört (44) HDP'liden, Bingöl'de infaz edilen polislerden, bunun üstüne suç işlemeden "cezasını bulan"lardan bahsetmeden ne 6-7 Ekim'i?
• "Kürt ırkı"nın üstün, solcuların "seçilmiş" olduğunu söylediğimi imâ ediyor. Herhangi bir ırkın üstün veya aşağı olduğunu söylemiş olabilir miyim hayatımda bu kafayla? İslâmcıları kendilerini "seçilmiş" sayıyorlar diye eleştirdim hep; solcular niye "seçilmiş" olsun, ne alâka? Kim seçecek onları, sosyalizm tanrısı mı? Hem saçma hem yalan bu da.
• Cumhuriyet gazetesi 12 Eylül'de darbe yandaşıydı, diyor! Bir şey diyemiyorum, “tarihçilere” ve psikiyatristlere havale ediyorum. Benim için, bu da Cumhuriyet'te çalışıyordu, diyor, işte bu doğru Allah için; çalıştım dört buçuk sene.
• Şimdi "Türkiye Türklerindir" gazetesi Hürriyet'te çalıştığımı iddia ediyor. Yalan. Radikal'e haftada iki yazı yazıyorum, geçimimi sağlıyorum, blog'um Riya Tabirleri'ni yürütmeye ve Twitter'da bir tür sosyal medya haberciliği yapmaya çabalıyorum. Benim gibi birinin Hürriyet'te yazması herhalde ancak kıyamet alâmeti olarak görülebilirdi. Burada da beni bir nevi Hrant'a ihanetle suçluyor. Her şeyi söyle de, bana bunu demek nasıl bir alçalmadır Yıldıray? Keşke bu kadarını yapmamayı becerebilseydin.
"Her daim iktidarda kalabilen", "holdinge kapağı atan", "Hasan Cemal çukulata getirmiştir" falan ve başka bir dizi ucuzluk da orada öyle kalsın, “ne biçim sokmuş”çular bunlarla oynayarak eğlensin, başka kimseyi daha fazla meşgul etmeyelim.
* * *
Bu polemiklerin karşıdakini ikna gibi bir amacı olamıyor, “millî değerler”imiz nedeniyle. “Acayip sokmuş”çuların dışında, hakikati merak eden az sayıda insan için belki önemi var. Belki bir de, küfür hakaretle bile olsa, temas temastır demek lazım. Zira Ankara katliamına İslâmcı camianın verdiği tepkiyi Konya Stadı'ndaki saygı duruşu ıslıklama (ve “tekbirleme”) rezilliğinin izlemesinden sonra, sanırım hiçbirimizin içinden Yıldıray Oğur veya onun gibi birileriyle selamlaşmak dahi gelmiyordur. Ama eğer bir taraf öbürünü bütünüyle ortadan kaldırmayacaksa, nasıl yaşanacak bu topraklarda?
IŞİD'in katillerini bir nevi kollayarak, oradan oraya bombalarıyla birlikte gezmelerini ve bizi katletmelerini, haydi kibar olalım, seyreden bir iktidar, onu ne pahasına olursa olsun canını dişine, haysiyetini orasına burasına, Kur'an-ı Kerim'i lüks cip yan aynalarına takarak savunma peşinde koşan muktedir İslâmcı tayfa var karşımızda. Gözlerini kapatmışlar, “IŞİD-PKK işbirliği” yalanları uyduruyor, “ne kadar ölseniz o kadar seviniriz” diye haykırabiliyorlar.
Bu yüzden, “nasıl birlikte yaşanacak?” diye sormak pek naif kaçıyor. Yine de sormak zorundayız. Fakat sıra bu soruya gelemiyor, çünkü başka bir soru yolumuza çıkıyor, üzerinden atlanamıyor: İslâmcılar, Kürtleri, Alevileri, solcuları katlederek, kalan seküler insanları baskı altına alarak, kendi yandaşlarını mütemadiyen yalanlarla kandırarak bir Yeni Türkiye kurabileceklerine mi inanıyorlar?
Cevap evetse, bir an önce şunu anlasalar iyi olacak: Bunu yapamazlar. Ama şu anda ellerindeki güçle ve hem dünyaya akıl erdiremeyişleri hem dizginsiz hırslarıyla hepimizi mahvedebilirler. Yok eğer, bütün bunlar sadece üç gün daha iktidarda kalabilmek içinse, tarihte görülüp görülecek en muazzam aymazlık içindeler demektir. Kalamazlar.
Başka nasıl söylenir, ne yapılır bilmiyorum.