Sahte içki üretip on dört (14!) [ GÜNCELLEME: yirmi üç (23!) oldu ] kişinin ölümüne yolaçan adamlar, fotoğraflarını çeken gazetecilere, "Bizi çekmeyin, askeri polisi öldüreni çekin!" diye bağırdılar. "Millî değerler" bakımından Türk toplumunun sürekliliğini ortaya koyan güzel bir örnek.
En yakın benzeri, dükkânının camına kartopu geldi diye bıçakla dışarı fırlayıp gazeteci Nuh Köklü'yü öldüren esnafın ağabeyinin cumhurbaşkanına yazdığı mektupta görülmüştü. Kabaca, "Biz de sizdeniz, davamıza bir el atıverin," diyordu katilin ağabeyi. "Sizdeniz"den kasıt, "millet"ti şüphesiz!
Azıcık daha uzak geçmişteki bir başka örneğe uzanırsak, "sahte içki" olayında dava aşamasında karşımıza çıkabilecek bir başka motife ulaşırız ki, bu işin "millî değerler" kısmını daha bütünlüklü hale getirir. Abdullah Çatlı ve birkaç Ülkücünün öncülüğündeki bir çete, devletin verdiği imkânlarla Avrupa'da iş görürken, basbayağı uyuşturucu kaçakçılığı âlemine bulaşmışlardı (ilginç ayrıntılar için tıklayın). Bu ortaya çıktığında, bu çetenin elemanlarına sahip çıkanlar, milliyetçi gençlerin "Türk düşmanı emperyalist Batı gençliğini" zehirlediklerini savunmuşlardı.
Sahte içki yapıp on dört kişiyi öldüren şahıslar, iş mahkeme aşamasına geldiğinde, büyük ihtimalle savunmasında millî değerlerimize atıfta bulunacaklardır. "Sarhoşları zehirledik," diyeceklerdir. "Ona göre davranış beklemek hakkımızdır."
Bunların hepsinin hakkıdır.