Hükümet propaganda makinesinin sık sık hedef aldığı gazeteci Ahmet Hakan, beklenen saldırıya uğradı. CNN Türk'teki "Tarafsız Bölge" programından çıktıktan sonra şöförünün kullandığı arabayla evine giden Hakan'ı dört kişi takip etti, evinin önünde arabasına çarptılar, sonra da dövdüler. Ahmet Hakan'ın bedeninde çeşitli kırıklar var. Kaburgası kırılmış, öğrenebildiğimiz kadarıyla.
İkisi de AKP milletvekili olan Mehmet Metiner ve Abdürrahim Boynukalın ile iktidar medyası mensubu Cem Küçük'ün Hakan'a yönelik tehditvarî sözleri, saldırıdan sonra ilk akla gelenler oldu. Böyle bir saldırıyı kimin ve neyin tahrik ettiğine dair şüphesi olan yoktur herhalde. En güçlü iki ihtimal şunlar: (a) mâlûm kışkırtmalarla dolup durumdan vazife çıkaran bazı iktidar partisi cengâverleri yaptı, (b) profesyonel bir iş.
Bu saldırı, her hâlükârda, fikir özgürlüğü, basın ve gazetecilere yönelik iktidar baskısında yeni bir aşamayı ifade ediyor.
Somut olgulara bakalım:
Saldırganların kullandığı araç kiralık, polisin söylediğine göre. Gözaltına alınan bir şüpheli, bu aracı kiralayan kişi, muhtemelen. Yani saldırganlar sahici bir kimlikle gidip araç kiralamış! Yakalanmamak gibi bir dertleri yok veya "yakalansak da bir şey olmaz" diye düşünebilmelerini sağlayan güvencelere sahipler.
İkinci nokta, saldırganların Hakan'ın aracını bir yerde beklemeyip eve kadar takip etmeleri. Doğan Grubu'ndaki gazeteciler, saldırganların aracının güvenlik kameralarına takılmış görüntülerini buldular ve soruşturmayı yürüten Asayiş Şubesi ekiplerine teslim ettikleri görüntülerden edindikleri izlenim böyle. Takip işi, saldırganların sonradan "kaza oldu, karşılıklı kızdık, küfürleştik..." cinsi bir ifadeye sığınmayı da akıllarından geçirmediklerini gösteriyor. Saldırıdaki taammüt unsurunu gizleme gereği duymamışlar. Yine ilginç bir özgüven seviyesine işaret. Zira taammüt (tasarlayarak, bile isteye yapma), suçu ağırlaştıran, cezasını artıran bir unsur.
Üçüncü nokta, saldırının Ahmet Hakan'ın evinin önünde yapılmış olması. "Evin önünde dövme", tehdit-gözdağı âleminde özel anlama sahiptir. Saldırının başkalarına yönelik sindirici etkisinin böylece artacağı umulur.
Dördüncü nokta şu: Dört kişi bir adamı takip edip kıstırıyor ve dövüyor, dövülen insanın vücudunda kırıklar var, ama hayatî tehlike yok. Bu elbette başlı başına kanıt sayılmaz, ama saldırganların "işi bildiğine" dair belirti sayılır. "Kesilecek ceza"nın baştan belirlenmiş bir "ölçüsü" olabilir yani.
Bunlara eklenmesi gereken bir olgu daha var: İstanbul Emniyeti, Ahmet Hakan'ın sürekli yakın koruma talebine on yedi (17) gündür karşılık vermemiş. Hakan'ın durumunda bu gecikme, iktidar partisi kaynaklı özel bir gıcıklıktan ibaret de olabilir ancak koruma verilmemesi-geciktirilmesi bu ülkede hiç hayra alâmet değildir, aksine, genellikle pek hayırsız işlere dalalet eder.
Şimdilik elde edebildiklerimiz ve düşünebildiklerimiz bunlar.
Ahmet Hakan'a ve gazeteci milletine geçmiş olsun.