Ahmet Taşgetiren'i Türk İslâmcı camiasının aklı başında, efendi, ölçülü insanlarından biri olarak tanımıştık. Gerçi Gezi isyanı günlerinden başlayarak, televizyonlarda en berbat manipülasyonların yapıldığı arenalarda matador yardımcısı olarak görev aldı ve üstüne hiç oturmayan bir militan propagandacı elbisesinin içine girmeye çabaladı. Yine de içinde ilk fırsatta ortalığa dökülüverecek bir zehri biriktirmiş olduğunu, açıkçası, fark edememiştim. (Ben zaten İslâmcı camiadan pek çok insan hakkında feci şekilde yanıldım; siyasî bir mevzudan bahsetmiyorum, kişilikten, insanlıktan bahsediyorum.)
Taşgetiren, Star gazetesindeki köşesinde, “Yoldaşlar moldaşlar” başlıklı bir yazı yazdı. Ve burada, Kürtlere yönelik bir kıyım seferberliğinin zemin taşlarını döşemeye başladı. "Kürtler var, Kürtler var," dedi Taşgetiren, "iş, içindeki cevherin niteliğinde". Birileri bir halkın, bir insan topluluğunun "içi"nden, "içindeki cevher"den sözetmeye başlamışsa, faşizm kapımızdadır. İki kere iki dört (üçgenin iç açılarının toplamı 180 derece, daire 360). Ancak Taşgetiren'in yazısında olay kapıda falan değil, evin ortayerinde cereyan ediyor.
"Bin yıl" boyunca "kardeş"lerin yaşadığı bir ev bu. Türklerle Kürtler, "kardeşlikten öte bir bütünleşme halinde" yaşamışlar bin yıl. Nitekim Öcalan 2013 Newruzu'nda, geç de olsa, "İslâm bayrağı altında 1000 yıldan bu yana" süren bu "âdeta tek millet olma" halini vurgulamış. Sonra "bir gün gelmiş", "dünlerde İslâmcı olan" bir kısım Kürt, "Bizi kardeş diye uyutmayın" demeye başlamış.
Acaba neden böyle olmuş? İnanır mısınız, Taşgetiren bu soruya cevap vermiyor. Akıl, mantık, nedensellik, İslâmcı yazarın derdi değildir.
Ama felakete kapı açan şöyle iddialı tesbitler yapmaya gelince hepsi cengâverdir:
"Kürtler, PKK eliyle, onun siyasi yansıması olan ve son durakta HDP ismini alan yapılanma eliyle, dünün marksist - leninist hareketinin taşıyıcı bedeni haline getirilmek isteniyor. Hani, bir başkasının spermini rahmine koyup bir başkası için bebek dünyaya getiren 'taşıyıcı anne'ler gibi. Kürtler, PKK operatörüyle bünyelerine Marksizm - Leninizm spermi yüklenen varlıklara dönüştürülmek isteniyor."
Bu korkunç ifadelerin toplumumuzda nasıl anlaşılıp yorumlanacağı, buradan hangi simgelerin üretileceği de Taşgetiren'in derdi değil. Madem bir bedene şeytan girmiş, deşip çıkaralım onu, diyecekler çıkacaktır. Daha fazla somutlamayayım, Kahramanmaraş'ı hatırlatayım.
Fakat bu tehlike dizginlerinden boşanmış ihtirası durduramıyor. Taşgetiren, "uluslararası odaklar"ın "Sünni dindar Kürtler yerine laik, sol - marksist, belki içi İslâmî hassasiyetlerden boşaltılmış, ateist yaklaşımlarla enfekte edilmiş Kürtler" ile oyunlar oynama peşinde olduğunu ileri sürerken, basbayağı "enfekte" kavramını kullanıyor. Enfeksiyon... virüs... HDP bir virüs! Virüse ne yapılıyorsa ona da o yapılmalı! Ateizm de virüs. Sonraki adım da, ateistlere de aynı şeyin yapılması gerekecek. (Seçim kazanılırsa gerekmeyebilir!)
Taşgetiren, hem Müslüman Kürtlerin hem de yalnız "Kürtler" diye tahrik edemeyeceği Sünni-Türk ahalinin başka hassas noktalarını birarada kaşımak amacıyla, "Şiilik ile Fars milliyetçiliğinin iç içe geçtiği, genel ümmet bütünlüğünü tahrip eden ve bu noktada önü uluslararası irade tarafından açılan İran hamlesi"nden sözediyor.! Haydi Yavuz'un torunları! Ateist Marksistlerin yanında Şah İsmail'in Şiileri! Keser misin sabaha mı bırakırsın?..
Taşgetiren'in son paragrafında imâ ettikleri ve bunların muhtemel sonuçlarının yanında, bu söylediğim asla abartılı değil. Bugüne kadar Türkiye'de yazılmış en kışkırtıcı, en tehlikeli sözler arasındadır şunlar:
"Kürtlerle bu siyaset kadrosunun (HDP -ük) kan uyumu var mıdır bilmem ama doku uyumu olmadığı çok açıktır. Ve Kürt halkı bu yabancı organı er geç bünyesinden atacaktır. Dilerim o zaman 'İslamcılar' bilinç kaybından kurtulup adlarını hatırlayabilirler."
"Kanı uyumsuz"dan "kanı bozuk"a geçmek için metroya binmeye dahi gerek yok, tek durak yürüyüverirsiniz. Kan! Kanı bozuklara ne yapılır? "Yabancı organ" diyor, "bünyeden atmak"tan sözediyor. Az yukarıda "enfekte olmuş" dedi. Tipik içsavaş-soykırım jargonu. Taşgetiren'i, nefret suçunun sıradan, lincin, katliamın olağan sayıldığı bu ülkede bahsettiği işlemin nasıl yapılacağını bilemeyecek biri mi sayalım? Yoksa iktidar uğruna toplu insan kıyımını tahrik eden biri mi?
Sonunda kimin okuyup değerlendireceği hususunda ayrılıyor olabiliriz, ama şurası kesin, Ahmet Bey: Bütün bunlar bir tarafa yazılıyor.