Ne niye oluyor, anlamaya çalışalım
HDP'nin Diyarbakır mitingi, geçirdiği çok başarılı -Batman'da sokağa çıkan partilileri evlerine dönmeye çağırırken Selahattin Demirtaş'ın dediği gibi "kahramanca"- seçim kampanyası için ihtişamlı bir kapanış olacaktı. Muazzam bir kalabalık miting alanını, meydanları, caddeleri doldurdu ve Demirtaş'ın konuşmasına pek az kala ardarda iki bomba patladı. Sayısız -HDP'lilere göre 120'yi aşkın- saldırıya karşın, her dakika, her saat, her gün daha fazla insanı etkileyen barış dilini koruyabilen, hattâ geliştiren parti, son birkaç günün daha da kanlı ve yürek yakıcı olaylarına da aynı olgun tepkiyi verebilmişti. Diyarbakır'daki sabotaj, belli ki bu yüzden, Erzurum'daki linç girişimini dahi ufak bir gerginlik konumuna indirecek, büyük çaplı, çok daha büyük hedefli bir girişim olarak tasarlanmıştı.
Kemal Gökhan Gürses'in çizgileri: patlamada ayaklarını kaybeden Lisa Çalan.
Burada hedef, kalabalığın paniğe kapılması, insanların birbirini ezmesi, onlarca kişinin ölmesiydi. Kürt halkının bomba sesine, saldırıya, benzer alçaklıklara hazırlıklı ve örgütlü, disiplinli oluşu, elbette aynı zamanda bunca şey yaşamışlıktan gelen korkusuzluğu, böyle büyük bir felaketi önledi. Belirtmek gerekir ki, sahneden mitingi yöneten insanlar -özellikle sunucu- da durumu büyük ustalıkla, paniğe yolaçmadan idare edebildi. Böylece bir alçakça heves daha -ne yazık ki kısmen- kursaklarda kaldı. Dört insan can verdi, birçok kişi ciddî yaralandı, ayağı kesilen, sakat kalanlar olduğu söyleniyor. Fakat kurban bilançosunun çok daha yüksek olması tasarlanan yeni 1 Mayıs 1977 gerçekleşmedi.
Ortadaki bütün sorulara cevap verebilen bir yazı değil, okuyacağınız. Ancak pek çok olguyu ve ihtimali ortaya seriyor.
Diyarbakır faciasından başlayalım. Şu ana kadar bilebildiklerimiz, tesbit edebildiklerimiz:
• Patlamaların, hem patlamanın yerinden ötürü düşünüldüğü hem ilk anda kalabalığı yatıştırmak için söylendiği üzre trafoyla, elektrikle alâkası yok. Bunu Enerji Bakanı Taner Yıldız doğruladı: Trafo patlasa oluşması gereken hasar yok, kapı içeriden dışarı değil dışarıdan içeri doğru eğilmiş, trafoda patlama sonrasında bile enerji var, kesinti meydana gelmedi, gelen fotoğraflara baktıktan sonra da Yıldız trafonun patlamadığından emin olmuş.
• Alanda ardarda iki bombanın, kesinlikle belirlenmiş bir zamanlama ile -Demirtaş konuşmadan az önce: "konuşturmayız!"- patlaması, bir planın ve profesyonelce bir icraatın sözkonusu olduğunu gösteriyor.
• Bunların parça tesirli bombalar olduğu, yaralıların durumundan, alanda bulunan madenî misketlerden anlaşılıyor. Mazlumder'in raporu bunu doğruluyor. (Radikal'in haberine göre, "güçlendirilmiş patlayıcı" ve "metal bilyeler" içeren bomba, piknik tüpüne yerleştirilmiş.) [ EK / 6 HAZİRAN 16:25 / Tarım-Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, bombalardan birindeki patlayıcının "kesinlikle TNT" olduğunu, her ikisinin de cep telefonu düzeneğiyle patlatıldığını açıkladı, ayrıntılar verdi. Alandan cep telefonu ile arama yapılamıyor, buna karşılık alandakilerin dışarıdan aranabiliyor oluşu, bu bakımdan belki de önemli bir ayrıntıdır. / EK 17:45 / DHA'dan Felat Bozarslan, bomba imha uzmanlarına dayanarak, bombalarda kullanılan TNT miktarının "fazla olmadığını", parça tesiri elde etmek için piknik tüpünün içine 250 metal bilye konduğunu duyurdu. Patlatma düzeneğini harekete geçiren cep telefonundaki "kullanıcı kimliği" araştırılıyormuş. Bu bilgilerin, daha önceki benzer olaylarda tanık olmadığımız ölçüde kamuoyuyla paylaşılıyor oluşu ilginç. ]
[EK / 7 HAZİRAN 12:37 / Zete.com'un haberine göre, patlamalarla ilgili olarak bir kişi gözaltına alındı. Haberdeki önemli ayrıntı: "Olay yerinde yapılan incelemeler, tüp içine yerleştirilen bomba düzeneğinin profesyonelce hazırlandığını ve Mersin HDP İl Binası’na gönderilen bombayla benzerlik taşıdığını gösteriyor." ]
Alan yakınındaki polisin patlamalardan sonra yaralılara ve onları taşıyanlara yardımcı olmak yerine, tam tersine, paniği ve öfkeyi artıracak şekilde saldırgan bir tavır içine girmesine ne demeli, bilemiyorum. Şu ikisinden biri:
• Paniği büyütmek, daha fazla insanın birbirini ezmesini sağlamak ve ölü-yaralı sayısını artırmak için kasıtlı olarak yapıldı.
• Devlet doğal bir refleksle, "Kürtlerin olduğu herhangi bir yerde herhangi bir olay çıktığında onlara saldırılır" diyerek buna göre davrandı.
Başından beri HDP'ye yönelen saldırılarla ilgili genel bazı tesbitleri bunlara ekleyelim:
• Saldırıların hiçbirinde yakalanan, gözaltına alınan herhangi bir kimse olmadı. [ EK / 6 Haziran / İlk istisna, Erzurum'da bıçaklı görüntüleri ortaya çıkan ve HDP aracını yakanlar oldu. ] Bu, normal olarak, saldırıların, eğer devletçe tertiplenmediyse bile devlet gözetimi ve denetimi altında yapıldığını gösterir. Aynı zamanda, bir Türkiye teamülüdür, bu tür saldırılarda kimsenin gözaltına alınmaması, polisin saldırganlara anlayışlı, kollayıcı tavrı, hep bir sonraki saldırı için, katılanların ceza görmeyeceğinin duyurusu yerine geçer.
• Adana ve Mersin HDP binalarında eşzamanlı olarak patlatılan bombalar, bu işin arkasındaki profesyonelliğin bariz kanıtı. (Bombalar getirilip bırakıldı gidildi, istendiği an patlatılabileceğinden emin olan birileri tarafından -ve patlatıldı.)
• Demirtaş'ın evine "yanlışlıkla" yapıldığı söylenen ve gerçekte ne olduğu hâlâ anlaşılamayan polis baskını, gayet karanlık bir olay. HDP milletvekili adayı Dengir Mir Mehmet Fırat'ın "infaz girişimi" olduğunu ileri sürdüğü garip hadise, resmen bir dönemin faili meçhullerini andırıyor.
• Bingöl'de HDP minibüsü sürücüsünün işkence ile, bedenine otuz mermi sıkılarak öldürülmesi, apaçık bir "mesaj". Bu cinayet, âdetâ '90'ların bir JİTEM veya Hizbullah saldırısı gibi algılansın diye düzenlenmiş.
Şu soruyu sormalıyız: Bütün saldırılar aynı mantıkla, aynı hedefle mi yapılmıştı?
Bence değil. Bir yere kadar hedef sadece, baraj altında bırakma amacıyla HDP'yi kriminalize etmekti. Ancak bu parti, üstüne gidildikçe gerilemedi, göstersin diye zorlandığı tepkileri göstermedi, aksine, yeni bir toplumsal muhalefet hareketi haline gelip güçlendi, yaygınlaştı, barajı geçme ihtimali arttıkça arttı, nihayet barajı geçtiğine kesin gözle bakılır hale geldi. Ağrı/Diyadin'de, asker öldürtmeyi amaçlayan komplonun boşa çıkmasından sonra tek tek saldırılarla yaratılan ortamın da işe yaramayışı, öyle görünüyor ki, iktidar sahiplerini -şimdilik böyle diyelim, çünkü burada da sorun var- daha beter planlara yöneltti. HDP'nin meşruiyetini yok etmeyi sağlayabilecek ayaklanmalar, sokak çatışmaları vs. yaratmaktan başlayıp, seçimlerin yapılmasını önleyecek, içsavaşımsı bir ortamı yaratmaya uzanan feci bir hedefler manzumesi gündeme alınmış, en azından göze alınmış görünüyor.
Olan biteni anlamak için mutlaka hesaba katmamız gereken bir başka ayrıntı da, Selahattin Demirtaş ve HDP Batman örgütünün, patlamadan sonra protesto amacıyla sokağa dökülen partilileri geri çağırmak, evlerine dönmeye ikna etmek için harcadıkları olağanüstü çaba ve bu sırada kullandıkları çeşitli ifadeler. Bu çağrılarda, sopalı, silahlı adamlardan, "Hizbullah çeteleri"nden, provokasyon hazırlıklarından sözedildi, süre verilip, "Şu andan sonra sokakta olan bizden değildir" bile dendi. HDP Batman örgütü, konvoy halinde yapmayı planladığı şehir turunu iptal etti. İstanbul Esenyurt'taki 6 Haziran mitingi de iptal edildi. Kalabalık halde birarada bulunacak HDP'lilere yönelik bir saldırı hazırlığından endişe edildiği açık. Sözkonusu çağrılarda dikkati çeken bir husus, "provokasyonu büyütmek istiyorlar" motifinin ısrarla kullanılmasıydı.
Nitekim gerek 5 Haziran gecesi CNN Türk seçim özel yayınına çıkan HDP milletvekili adayı Altan Tan, gerekse çeşitli vesilelerle konuşan Demirtaş, ısrarla, komplonun esas olarak protesto ve çatışmaları Kürt illerine yaymayı, seçimin iptaline bahane hazırlamayı amaçladığını tekrar tekrar ileri sürdüler. [ EK / 6 HAZİRAN 15:30 / CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu da, Diyarbakır'daki incelemelerinden sonra, büyük katliam - tepki - bölgeden Türkiye'ye yayılacak çatışmalar... senaryosunun sözkonusu olabileceğini kamuoyuna açıkladı. ]
Peki niye? Bu tür saldırıların, belki batı illerinde kimi insanları HDP'ye yaklaşmaktan caydıracağı ama özellikle Kürt illerinde tamamen ters tepeceği, hattâ batıda bile "mağduriyet oylarını" artırabileceği belli. O halde:
• Eğer bütün bu vahşet sahiden HDP'yi Meclis dışı bırakmak için yapılıyorsa, bu politikaya yön veren şeyin bir "akıl" olduğundan şüphelenmeliyiz. Birileri düşünemez hale gelmiş olabilir mi? Olabilir. Güç zehirlenmesiyle, panikle, şununla bununla..? Olabilir.
• Bir başka ihtimal, iktidarın her şeye rağmen tehditle sonuç alınabileceğine inanıyor oluşu. Yani insanlar HDP barajı aşsa da bu kanlı saldırıların, "huzursuzluğun" sona erdirilmeyeceğine zorla ikna edilecek HDP "hevesinden" vazgeçecekler!
• Ya da ortada daha büyük, daha kirli bir amaç olmalı.
Maalesef olan bitenin geri planına ilişkin ihtimaller de pek beter:
• İlki, bu gidişle pek de uzun olmayan bir süre sonra iktidarı kaybedeceği gözüken AKP'nin, iktidarda kalabilmek için, içsavaş dahil her şeyi göze almış oluşu. Ve bu amaçla mâlûm derin devlet unsurlarıyla birlikte, bunların zaten bildiği, alışık olduğu yöntemlerle kirli işlere kalkışıyor olmaları.
• İkincisi, partinin, bütün olarak AKP yönetiminin bu işin içinde olmaması, lider ve çevresindeki yakın-sadık elemanlardan oluşan bir çekirdek kadronun, "eski devlet"in derin birimleriyle birlikte böyle bir yola girip partiyi de peşlerinden sürüklemeleri.
• Her şeye rağmen varolan üçüncü ihtimal ise, Cemaat ile ilişkilerinde olduğu gibi, Erdoğan ve/veya AKP'nin, iktidarlarını korumak için yol verdikleri bir mekanizmanın şimdi bazen kendi inisiyatifiyle de iş götürüyor olması, onların da, işlerine geldiği için bunu önlemiyor veya kısa vadeli çıkarları yüzünden önleyemiyor olmaları.
Olay sonrasında iktidar temsilcilerinde izlediğimiz şaşkın hal, açıkçası, şüphe uyandırıyor. Daha çok şüphe uyandıranı ise, birilerinin HDP miting alanına bomba koyduğunu hükümet yetkililerinin çarçabuk resmen kabul etmiş ve açıklamış olmaları. Bu, eğer şaşkınlık değilse, bombalamanın hükümetin işine gelecek şekilde birilerinin üzerine yıkılacağına işaret sayılabilir. Ortaya bir "sol örgüt" atılabilir veya doğrudan PKK suçlanabilir. Mantığı nasıl olur, demeyin, bilemiyorum. Adana-Mersin bombalarının altından DHKP-C çıkarmaya kalktılar işte. Ayrıca kirli propaganda işlerinde mantık değil ilk anda yaratılacak izlenim ve buna dayanılarak sürdürülecek tesir önemli.
Her hâlükârda, tamamen ya da kısmen iktidar ve birileri, memleketi savaşa sürükleyebilecek planlar yapmış, uygulamaya çalışıyor. Burada, "olan biten kime yarıyor?" sorusunu hayli genişleterek sormak lazım. Ne olacağının bilinmediği, kanla, ölümle karşılaşma ihtimalinin kol gezdiği böyle bir ortamın adı "terör ortamı"dır ve sadece totaliter, baskıcı düzenler kurmak isteyenlerin işine yarar.
• Belki "yeni bir 'Kürt savaşı'nı isteyecek olan sırf müstakbel başkan mıdır?" diye sormalıyız. Başkaları yok mudur?
• Beyaz-siyah-turuncu bilmemne kuvvetleriyle "eski devlet" örgütlenmesini uçtu gitti sanmakla hata mı ediyoruz?
• AKP'yi olduğundan daha monoblok bir gövde gibi mi görüyoruz?
• Alttan alta bir "Demirel sendromu"nun (seçilmiş siyasetçilere karşı "devletin başkanı") gelişimine mi tanıklık ediyoruz, onu da bilemiyoruz.
(Ölü sayısıyla ilgili olarak bu yazıyı güncellemek zorunda kalmamayı, Kürtlerin payına düşenin artık ölmek, saldırıya, zulme uğramak olmamasını diliyorum.)
[ EK / 6 HAZİRAN 14:05 / Maalesef son durum şu: Can veren dört kişi. 416 yaralı var. İki kişinin bacağı kopmuş, sekiz kişi halen solunum cihazına bağlı. Yirmi iki kişi yoğun bakımda. ]