11 Temmuz 2015 Cumartesi

Büyük Suriye meselesi veya Faris'in küçük öyküsü

Hamra Caddesi (resmî adı 31. Cadde), Beyrut'un önemli eğlence merkezlerinden. 1960'larda, 70'lerde şehrin en gözde yeriymiş, sonra tılsımı kaçmış biraz. Yakın zamanda, biraz da destekle, özellikle turistleri çekebilsin diye yeniden toparlanmış. Oteller yapılmış, yeni dükkanlar açılmış. Şimdi yine kafeleri, barlarıyla, serbest ve çoğulcu bir ortamı tehcih eden, her dinden-mezhepten, tabiî biraz da hali vakti yerinde Lübnanlı'ların takıldığı bir yermiş; öyle diyorlar.

Öyle olmasa, Suriye'den göçmüş sevimli bir çocuk, geceleri çiçek satmak için orayı mesken tutmazdı. Oralı bir gazeteci, "onu hepimiz tanırdık" diye tweet attı, "çoktan yatmış olması gereken saatlerde caddede çiçek satardı'. Ufacık hayatında, Beyrut'un eğlence yerlerinin çıkışında çiçek satarak dört yıllık bir "kariyer" yapan Suriyeli Faris, sevimli yüzüyle, gülümsemesiyle, belli ki pek çok insanın yüreğinde birtakım telleri titreştirmişti.


Faris niye konu oldu? Çünkü herhalde ailesi ne yaptı ettiyse Beyrut'ta tutunamadığından, memleketine döndü. Suriye'ye. Ordunun, YPG'nin, Burkan El Fırat'ın, DAİŞ'in çarpıştığı, durmadan değişen mevzilerde gencecik insanların can verdiği, kiminin cenazesinin Türkiye'ye gönderildiği Haseke'ye.

Ve Hamra Caddesi'nde yemiş içmiş insanlar mekânlardan çıkıp arabalarına yürürken ve belki aralarından bazıları Faris'i ne zamandır görmediklerini birbirlerine söyler ve "Hay Allah, nerede acaba bu çocuk?" diyen biri arabanın kapısını açarken ve kimse cevap veremediği için ortada kalan laf usul, ılık bir esintiye kapılıp kaldırımlardan caddenin ucuna doğru sürüklenirken, koalisyon güçleri Haseke'de biryerleri bombaladı. Ve Faris'in öylece durmuş, Hamra Caddesi'nde, aslında götürecek kimsesi olmadığı halde kendisinden hep çiçek alan bir adamla, çiçek almasa da hep başını okşayıp ona para veren kadını hatırladığı yer, bombaların kızıla boyadığı, kızıllığın ortayerinde soluk almaya çalışanların hava yerine ufalanmış toprağı içlerine çektiği, gözlerinin görmez, kulaklarının duymaz olduğu, kimbilir nerelere dağılan kollarının bacaklarının yokluğunu hissedemez hale geldikleri cehennem köşesiydi. Belki uçakların gelişine kulak kabartmış, "acaba nereye gidiyorlar?" diye geçirmişti içinden; Hamra Caddesi filan yoktu aklında. Faris büyüyemeden öldü.

Suriye'de doğmuştu. Savaş yüzünden Beyrut'a kaçtılar. Hamra Caddesi'nde çiçek sattı. Sevimliydi, güleryüzlüydü, herkes onu sevdi. Tutunamadılar, memleketlerine döndüler. Koalisyon güçleri Haseke'de DAİŞ'i bombaladı. Faris öldü.

(Faris'in varlığından -ve yokluğundan- bizi haberdar eden Hala Jaber'e -@HalaJaber- teşekkürler. Faris'in başka fotoğraflarına da bakmak istersiniz belki: buraya tıklayın)