25 Şubat 2014 Salı

Sahici mi sahte mi? - Uzun bir gece...

Saat on civarıydı. Binlerce kişinin telefonlarının dinlenmesiyle ilgili haberlere göz atmıştım. Haberi verenlere bakılırsa, onca insanın özel hayatlarına tecavüz edilmesinden çok, bunu kimin yaptığı meseleydi. "Paralel yapı, paralel yapı!" haykırışları eşliğinde, bireyler olarak değersizliğimizi bir defa daha kavrıyorduk.

Şunları düşünüyordum o esnada: Bu "paralel" lafı şimdiye kadar bulunmuş en isabetli adlandırmalardan biri. Aralarındaki mesafe değişmeyen, birbirleriyle uyumlu, aynı doğrultuda ilerleyen iki çizgi, hükümet ile bugünkü can düşmanı Cemaat'in kısa süre öncesine kadarki konumlarını isabetle anlatan bir mizansen. Hükümet, kendi eliyle yer edinmiş bir "iç devlet"i kendisine karşı kurulmuş gibi gösteriyor. İnanmıyoruz.

Twitter
'da olağanüstü bir hareketlilik olduğunu haber alınca, bölgeye intikal ettim. Tantananın kaynağını öğrenip kaydı dinledim. Yerime çakılıp kaldım. Milletin Twitter ve Ekşi Sözlük'e yağdırdığı izlenim, görüş ve esprilerinin arasına daldım. Başka yerlerde de birşeyler arandım, ama CHP ile MHP yönetimlerinin olağanüstü toplantısı ve başbakanlıktan yapılan açıklama dışında tabiî ki, böyle bir bomba patlamamış gibi davranılıyordu.

AKP ve başbakan aleyhine tasavvur edilebilecek en büyük bombalardan biri ortaya savrulmuş olmasına rağmen, böyle bir olayın üzerine, ötesini berisini kurcalamadan ilk elde atlaması beklenecek insanların hatırı sayılır bölümü gayet temkinliydi. Karşılıklı çakallığa dayanan, bugünkü gibi bir mücadelede bizim gibi sıradan fanilerin türlü yollarla kafaya getirilebileceğini sanki çoğumuz anlamıştık.

Buna sevindim ama bir yandan da nutkum tutulmuştu. Birkaç arkadaşımla konuştuk, kendimizce, bunlar doğru mudur değil midir, akıl yürütmeye çalıştık. Sonra da, hayatta edindiğim bütün gazetecilik, belgeselcilik tecrübesini (paranoyaklık derecesinde, dallı budaklı şüphe, doğrulanabilir olgu arama vs.) kullanarak yargıya varmaya çalıştım.

Öncelikle, CHP ile MHP'nin, gece vakti olağanüstü toplanmadan evvel, bu kayıtlar sahici midir, diye "içeriden" birilerine danışmış olacaklarını varsaydım. İkinci olarak, başbakanlıktan bir açıklama yapılmış olmasını ve yapılan açıklamanın içerikçe pek zayıf, pek şahsiyetsiz, pek özelliksiz oluşunu kayıtların doğruluğuna dair bir işaret olarak kaydettim. Üçüncü olarak, artık "Sümeyye'nin trolleri" adlandırmasından kurtulmaları zor görülen ekipçe girişilen karşı faaliyetleri gözden geçirdim: Kayıt videosunun sonuna, güya bunu kurgulayanların kendi aralarındaki konuşmaları gibi bir bölüm ekleyip yayına koymaları, şüphesiz zamane ruhuna uygun, dinamik bir tepkiydi ama kayıtların sahteliğine insanları bununla ikna etmek imkânsızdı. Başbakan ile oğlunun konuşmalarından birinin başına konmuş notta başbakan o sırada Ankara'da gösteriliyordu, ama buraya yanlışlıkla Konya yerine Ankara yazıldığını varsayarsanız her şey yerine oturuyordu. (Başbakan "Konya'ya gideceklerini" belirtiyordu zaten.) Başbakanın o gün Konya'da olduğu, salonda Şebi Aruz törenlerini izleyen ahaliye konuşma yaptığı, oğluyla bu konuşmaları yapmış olamayacağı, kayıtlar ortaya çıkar çıkmaz karşı argümanlar olarak getirilmiş, ancak kısa sürede geçersiz kılınmıştı. Sonra, Sümeyye Erdoğan'ın -telefon konuşmasında sözü edildiği şekilde- kardeşi Bilal'in yanına gidemeyeceği, çünkü annesi ve babasıyla birlikte bütün gün Konya'da olduğu tezi ortaya atıldı ve kısa sürede o da yalanlandı. Çünkü Sümeyye Erdoğan'ı Konya'da gösteren fotoğraflar bir yıl önceki törenlere aitti, 2013'te başbakanın kızı orada değildi, kayıtlarda öğrendiğimiz üzre, kardeşine, evdeki paraları boşaltmada yardıma gidebilirdi.

Bütün bunlardan, dinlediğimiz konuşmanın akışından vs. konuya gereken hassasiyet ve şüpheyle yaklaşan herkesin, burada şahit olduklarına inanmaya eğilimli olduğunu tesbit edince sağa sola saldırmaya son verdim. Zaten kendi imkânlarımla edinebileceğim başka bilgiyi nereden bulacaktım?

Oturup kara kara... hayır, düşünmeye koyulmadım; kafam tıka basa dolu ama sanki bomboş, öyle oturdum epey bir süre. Telefonda arkadaşlarımla dehşetimi paylaşırken, onları şaşırtmıştım. Çünkü, "Umarım bu kayıtlar sahtedir, bu duyduklarımız doğru değildir," demiştim. Niye? Çünkü kendimi çok aşağılanmış hissetmiştim. Sadece benim gibileri düşünmedim; bu partiye, hükümete, her ikisinin de önderine umutlar bağlamış, inanmış insanlar için, eğer duyduklarımız doğruysa, nasıl bir yıkım olacağını da düşündüm ve üzüldüm elbette. Hepimizin çok fena aşağılandığını, enayi yerine konduğunu hissettim. Eğer doğruysa, en son kalan ve koyacak yer ayarlanamayan miktarın 30 milyon Euro oluşu, sadece Türkiye'de yaşayan bizlerle değil, dünyanın günde iki dolardan azıyla geçinmeye çalışan yaklaşık yüzde 40'ıyla da acımasızca alay etmek demekti. Yoksullara sadaka vermeyi en büyük erdemlerinden sayan bir hükümetten sözediyoruz...

Bu kayıtlarda, insana "sahtesini üretmiş olsalar böyle yapmazlardı" dedirten pek çok unsur var. Sahtesi yapılsa hiç de gerekli olmayacak, işin vuruculuğunu azaltan kısımlar var. Başkası adına konuşma uyduracak birinin aklına gelmesi pek muhtemel olmayan unsurlar var. Bunlar ister istemez kayıtların hakikiliği yönünde düşündürüyor insanı.

Neyi ne kadar anlayabiliriz?


Buradan, bu tür durumlarda hepimizi saran bilinmezliğe, çaresizliğe azıcık çare olur umuduyla, sınırlı bir teknik izahat faslına geçeceğim. Zira gece bir aşamada, "uzmanlar" çıktı ortaya ve gayet haklı olarak tutunacak dal arayan insanlar, kayıtların doğruluğuna dair uzmanca laflar duyunca hemen bunlara meylettiler. Kanıt sunuyor gibi gözükenlerden biri, "Bu başbakanın sesi, tanıdım!" diyen Abdüllatif Şener'di meselâ. Öyle diyecek tabiî, ne diyecek? Dikkate almayacaksınız. Bazı sesçiler, müzisyenler falan da, "bu kurgu değildir", "sesler böyle birleştirilemez", "dip sesleri birbirini tutuyor" vs. iddialarıyla çıktılar. Bunları dikkate almalıyız. Ancak bir yere kadar.

Sizi temin ederim ki, sıkıştırılıp internete yüklenmiş bir dosyadaki sesi analiz ederek kayda değer, güvenilir sonuçlara varamazsınız. Orijinali elde olsa, belki. En sıkı uzmanı da getirseniz, ortada ustaca hazırlanmış bir ses dosyası varsa, kesin sözler edemez. Sesler ustaca hazırlanmamışsa, şüphe uyandıran ayrıntıları saptayabilir; yine de emin olamayacağı noktalar kalır. Meselâ: kaydın bir yerinde dip seste bariz değişiklik olursa, bu tam orada iki değişik parçanın birleştirildiğini gösteriyor olabileceği gibi, diyelim konuşanlardan birinin kapı eşiğinin daha gürültülü veya daha sessiz olan öteki tarafına ani bir adım atıp kapıyı birden kapatmış olmasından, gürültü çıkaran bir aygıtın birden çalışmaya başlamasından/durmasından ve daha başka bin sebepten kaynaklanıyor olabilir. Ya da aslında kurgu varsa bile, farklı dip seslerin birbirine geçişi, oraya konuşma denk gelmediği için yumuşak biçimde ayarlanmış olabilir. Mahsus biraz uzattım ki, bu meselelerin derinine dalmakla kimsenin bir yere varamayacağı görülsün; biraz daha uzatayım ki, "uzmanlığın" ancak ustalıklı olmayan kurgular konusunda işe yarayabileceğine ikna olun.

Bu dinlemeler hangi aygıtlarla, nereden, nasıl yapılıyor, hiçbirimizin fikri yok, bilemeyiz de. Engelleyicilerle korunan bir cep telefonu konuşmasını bu engelleyicileri aşıp dinleyebilmek için kurulan düzenekler nasıldır, bilemeyiz. Konuşmak için kullanılan telefonlar rastgelere aygıtlar olmayabilir. Dinlemek için kullanılan aygıtlar, kezâ. Dinleme teknolojisinden kaynaklanan ses gidiş gelişleri olabilir. Kurgu yapacak olanlar bunlardan yararlanıp farklı kayıtları birleştirebilirler. Ya da tersine, aslında hiç kesilip biçilmemiş bir konuşma bizde böyle bir izlenim yaratabilir. Yani hele internete yüklenmiş, sıkıştırılmış .mp4 veya .flv dosyalarını analiz edip güvenilir sonuçlara ulaşılamaz. Kurgu yapanın, birçok farklı şeyi birleştirdikten sonra hepsinin altına farkları örtecek bir yeni dip ses eklemediğini ya da bir tür gürültü bastırma filtresi ile kaydın bütününde dip seste birtakım düzensizlikler yaratmadığını nereden bileceğiz?

[ EKLEME / 25.02.2014 / 16.00 - Ekşi Sözlük'te, kriptolu telefonlar ve bunların dinlenmesine dair, mâkûl bir izahat okudum, siz de göz atmak isterseniz TIKLAYIN. Radikal'in haberinde ise devlet görevlilerindeki kriptolu telefonların dinlenemeyeceği ileri sürülüyor: "Kriptolu telefonları geliştiren TÜBİTAK’ta görev almış üst düzey bir yetkili ise Radikal’e yaptığı açıklamada, vatandaşların kullandığı kriptolu telefonların dinlenebildiğini belirterek, 'ancak devlet kademesinde görev alanların kriptolu telefonlarının dinlenebilmesi imkansız. Bu telefonlara ait şifreleme kodları ilgili kurumlarla paylaşılmamaktadır. Yasal dinleme de olsa bu telefonların dinlenebilmesi mümkün değildir' dedi. ]

Birkaç şeyi de kesin veri alabilirsiniz. Meselâ buradaki gibi, 10 küsur dakika süren bir konuşmayı, konuşanların başka yerlerdeki sözlerinden kese biçe imal etmek neredeyse imkânsız bir iş. Aslında imkânsız. "Neredeyse" diye ihtiyat kaydı koymam, sadece milyonda bir bunun mümkün olabileceği ihtimalini dışlamamak için. Ama bunun olabilmesi için, hem uygun kelimeleri bulmanız hem de bunların tonlamasının, tansiyonunun birbirini tutması lazım. Meselâ Tayyip Erdoğan'ın halk önündeki konuşmalarından kese biçe, buradaki gibi, ahizeye kapanmış halde, kısık sesle sürdürülen bir konuşma imal edemezsiniz. Bir basın toplantısındaki konuşmasından üç kelimeyle, bir mitingteki dört kelimesini biraraya getirip cümle üretemezsiniz. Sürat ve frekansla biraz oynayabilirsiniz, ama söyleyiş tarzında bariz farklılıklar varsa, bunu dinleyenler kolaylıkla ayırt edebilir.

Otomatik cevap cihazlarının her seferinde değişen numaraları araya koyarak kurdukları cümleleri düşünün: "(Akıcı:) Sayın abonemiz, eğer alan kodunuz... (gereksiz boşluklarla, dura dura:) iki... yüz... on... altı... (akıcı:) ise, lütfen..." Bunlardaki yapaylığı nasıl hemen ayırt ediyoruz? İşte öyle...

Eğer kendini ele vermeyecek kadar ustalıklı yapılmışsa hepimizi kandırabilecek olan yöntem, taklittir. İki kişinin karşılıklı konuşmalarının hakikilerinden ayırt edilemeyecek kadar ustalıklı taklitleriyle karşı karşıya olup bunları sahici sanmamız, ne var ki, ancak metnin ve mizansenin de büyük maharetle oluşturulması halinde mümkün. Sesler, tavırlar, duygular tutabilir, ama konuşma bizi inandıracak mıdır? Bu önkoşul da bizi tekrar, dinlediğimiz şeyin ayrıntılarına göz atmaya götürür: Bunlar, başkaları tarafından oluşturulmuş olabilecek ayrıntılar mıdır? Taklit edelim, dense, akla gelebilecek veya dinleyenleri ikna etsin diye araya katılmış unsurlar mıdır? Yoksa dinlediğimiz, olağan akışı içerisinde, kusurları ve tuhaflıklarıyla yürüyen bir konuşma mıdır? Kusurlar ve tuhaflıklar, bu mevzuda, tutarlı ayrıntılardan daha önemlidir.

[ EKLEME / 25.02.2014 / 16.21 - BURAYA TIKLARSANIZ, karşılaştırmalı ses analizi konusunda kısa ama doyurucu bir izahat ile karşılaştırma sonucuna ilişkin bir örneğe bakabilirsiniz. ]

Şu anda saat 05.38 (sabah). Bu satırları tamamlayıp yayımlayacağım. Uyumaya çekiniyorum galiba. Nasıl bir memlekette uyanacağımı kestiremiyorum. Bu fazla büyük bir bomba. Buna da patlamamış muamelesi yapmayı başarırsa, Türkiye şüphesiz insanlık tarihinde pek tuhaf ve benzersiz bir yer alacak. Belki de henüz patlamadı. O vakit korkarım, açık arazinin ortasında, geçmiş savaşlardan kalma bir mayın gibi duracak bu, bir süre. Acaba sonra nasıl patlayacak?