19 Aralık 2009 günü, Özürlüler Vakfı üyesi engelli vatandaşlar, engelli asansörünün bozuk olduğu Mecidiyeköy metrobüs durağına gelmiş, tekerlekli sandalyeleriyle eylem yapmışlardı. Amaçları, yaşama imkânlarının nasıl kısıtlandığını gösterebilmekti. Ancak vicdan engelli ahali, her ne halta yetişiyorlarsa gecikmelerine yolaçan merdiven başı izdihamından ötürü engellileri suçlamış, "Niye sokağa çıkıyorsunuz?" diye bağıranlar bile olmuştu. İzdihamdan ötürü ezilme tehlikesi yaşayan engelliler yardım isteyince oradaki polisler de, "Kendiniz eylem yaptınız, bize ne!" deyip sırtlarını dönmüşlerdi.
Bekar, çocuksuz bir insana, "Aile nedir, çoluk çocuk nedir bilmez, onun böyle bir derdi yok," demek, üstelik sonuna da "Çocuk nedir biz biliriz"i eklemek için nasıl bir insan olmak gerekir? Ya bunu diyenin, omuz silkmesinden göz kırpmasına her hareketini savunmak için çırpınmak?
İktidarın fetva mercii Hayrettin Karaman, "Bence zor bir Müslümanlık sınavından geçiyoruz," diyor ("Güzel Müslüman olmak", Star, 23 Şubat). "Yarın 'Müslüman olmak bu muydu?' diye yakamıza yapışılırsa hiç şaşırmamak gerekiyor." Naçizane, ben de tam bunu demeye çalışıyorum çoğu zaman. Ben şüphesiz Karaman ya da başbakan gibi seçilmiş, ayrıcalıklı, üstün insan vesaire değilim ama birkaç mevzuya aklım eriyor işte.
Karaman'ı dahi "yarın" hususunda endişelendiren ne oldu acaba? Başbakanın sözlerine takılmış falan olamaz. Zira o "Müslüman olmayanla dost olunmaz", "çoğunluk Müslümansa, ötekiler elbette bazı haklarından vazgeçip Müslümanlara tâbi yaşayacak" filan gibi fetvalar vererek başbakan ve ekibinin tahakküm politikalarına manevî altyapı sağlamakla meşgûldür normal olarak.
Şöyle diyor: "Eğer bir yanımız çürümüş gözüküyorsa, o, İslam’la bizim aramıza giren mesafe sebebiyledir. Biz, o çürümüş yanımızla İslam’ı temsil ediyor gözüktükçe, İslam’a bir bedel ödetmiş olacağız ve bunun bizim hayat defterimize yansıyacak bedeli de çok ağır olacaktır."
Dinî mevzularda, hele Karaman'a ahkâm kesmek ne haddimize; fakat sanırım böyle olacak.
Kurduğum denklem basit: Evlenmemiş, çocuksuz bir insanı evlenmemiş, çocuksuz olduğu için aşağılıyorsanız, daha da ileri giderek, "onun böyle bir derdi yok" gibi, aslında "başka dertleri var" manasına gelecek şaibeli bir laf ediyorsanız, adam kendine göre cevap verdiğinde daha da celallenip yine üste çıkmak için esip savuruyorsanız ve bütün bunları yaptığınızda ne sizin dindarlığınız ne de mensubu bulunduğunuz din bundan zarar görüyorsa, insanlar o dinin ne işe yaradığını sormayacaklar mıdır? Bütün bunlara cevaz veren bir din varolamayacağına, olsa bir kuşak boyu bile yaşayamayacağına göre, o halde Karaman'ın zikrettiği bedeller ödenecek.
Niyeyse içimden şöyle bir cümle kurmak geldi: vicdan nedir, izan nedir bilmez, onun böyle bir derdi yok.