26 Şubat 2014 Çarşamba

Ses kayıtları "rapor"u - Bizi aptal yerine koymayın

Başbakan Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasındaki telefon görüşmelerine ait ses kaydının ABD'ye gönderilip incelettirildiği ve kaydın sahteliğinin anlaşıldığı, Haber7 sitesinin yayımladığı bir "rapor" aracılığıyla kanıtlanmaya çalışılıyor. Ancak hükümet yanlısı bütün medya ve grupların Haber7'den alarak yaydığı bu "rapor" haberi, savunduğu iddianın tam aksine inanmamıza yolaçacak ayrıntılarla dolu.

"ABD'deki dünyanın en gelişmiş stüdyolarından biri"ne dair haberin uyandırdığı şüpheler hakkında dün yazdım ("En gelişmiş stüdyo"… - Bu nasıl haber?"). Bugünse, Haber7, bu defa "New York'taki dünyaca ünlü kriminal laboratuarı"ndan gelen "ön rapor"u haberleştirdiğini iddia etti. "Ön rapor" adı altında sundukları şey, "nasılsa yuttururuz" diye gazladıkları teknik ayrıntılardan geçilmiyor. Bunları örnekleyip ele alacağım. Önce, tıpkı "en gelişmiş stüdyo" gibi, "dünyaca ünlü kriminal laboratuvarı"nın da adının verilmediğine dikkat çekeyim ve haber metninden başlayayım.

Şöyle diyorlar: "…inceleme sonuçlarına göre ses kaydının dört beş farklı zamanda yapılan telefon konuşmalarından derlendiği tespit edildi."

Evet. Sorun ne? Zaten dört-beş telefon konuşması değil mi kayıtta yeralan? Ama böyle söyleyince sanki bir açık yakalanmış gibi oluyor değil mi? Yazık…

Habere göre, "teknik analizin ön raporu Türkiye'deki ilgili mercilere ulaştırılmış". Tıpkı stüdyo veya laboratuvarın adı gibi, bu mercilerin adı da verilmiyor. Niye? Herhalde verilemiyor. Yok çünkü böyle merciler. "Haber7'nin ulaştığı rapor," diye devam ediyor metin. Göreceğiz ki, "ulaştığı" yerine başka bir kelime konsa sanki daha uygun olacak.

İddia şu: "…ön rapor, konuşmanın parça parça kesilerek hazırlanmış bir montaj olduğunu ortaya koyarken, eksik cümlelerin Başbakan Erdoğan ile Bilal Erdoğan'ın sesine benzeyen bir sesin stüdyo ortamında yapılmış kayıtlarla tamamlandığı anlaşıldı."

Metni hazırlayanlar, konuya hakim değil


Hemen belirteyim ki, "ön rapor" dedikleri şey, bunları ortaya koymuyor veya kanıtlamıyor. Aksine, metni hazırlayanların konuya hiç hakim olmadığını, karşımızdaki metni teknik bir rapora bakarak hazırlamadıklarını kanıtlıyor. "Parça parça kesilerek hazırlanmış montaj" diye bir tabiri hiçbir teknik eleman, uzman vs. kullanmaz, çünkü kesilmeden montaj olmaz. "Stüdyo ortamında" denebilmesi için, görüşmenin geçtiği başka yerlerdeki dip seslerle "stüdyo ortamının" dip sesindeki farkların tanımlanması lazım. Kayıtta böyle bir fark işitilmiyor. Zaten, Haber7'nin "ön rapor" dediği metinde, hangi seslerin "eklenmiş" olduğuna dair somut hiçbir veri, evet, hiçbir veri yok. "Araya ses eklenmiş" diyemezsiniz ki, "şu sesle şu sesin arasına şu ses eklenmiş" derseniz bir anlamı olur. Öteki, boş laf.

Yine, metnin konuya yabancı birilerince hazırlandığını ortaya koyan bir cümle: "Raporda farklı ses kayıtlarının birleşme noktasını gösteren ses kırılmaları da dakika dakika belirtildi."

Eldeki kayıtta zaten farklı görüşmeler var, bunların ek yerleri olması normal. İkinci olarak, herhangi bir ses kaydını, seslerle hiç oynamadan, araya hiçbir şey eklemeden, sadece boşluk yerlerini azaltarak kesip, fazlalıkları atıp tekrar ekleseniz, yine ek yerleri olabilir. "Birleşme noktalarının" olması, konuşmadan laf atıldığını, konuşmaya laf eklendiğini kanıtlamaz.

"Ses kırılmaları" ifadesiyle acaba ne kastedilmiş, merak ediyorum. Aşağı yukarı bir fikrim var, "şunun için demişlerdir herhalde" diye. Ama bu neyi ispat edecek, anlayamıyorum. Başbakan ile oğlu, öyle bir teknolojiyle konuşuyorlar ve dinleniyorlar ki, orada nasıl ses bozulmaları, gidiş-gelişleri, bastırılma ve patlamaları olabileceğini bu kayda bakarak kimse kestiremez.

Son olarak, "dakika dakika" ibaresi. Bu hakikaten büyük cehalet ürünü. Herhangi bir stüdyoda, sesle, görüntüyle iş yapan insanlar için dakika diye bir birim mi var yahu? Ses sözkonusuysa ya ölçü-vuruş vs. olur ya saniye-salise olur ya, işin görüntüyle bir ilgisi varsa, olacaksa, frame=kare olur (saniyede 24, 25 falan). Dakika neredeyse bir ömür gibi bir zaman, bu işlerde. "Dakika dakika belirtildi" ne demek? Zaten time-code'lu döküm de elbette dakika dakika değil, "saniye saniye" denebilecek şekilde.

Şimdi, hiç anlamadığımız bir paragraf geliyor:
'Time-code'u dakika dakika ayrıştırılan ses dökümünün, stüdyoda genişletilmiş ses kaydı da hazırlandı. Bu ayrıştırılan kayıtlar, montajlanan bölümleri, arada kalan temizlenememiş sesleri ve deformasyon çabalarını da ortaya koydu.
Acaba bundan kasıt, sesleri dalga şekilleri olarak ekranda görmek, bunu büyütüp daha net görmek falan mı? "Montajlanan bölümler", "temizlenmemiş sesler" ve "deformasyon çabaları" varsa, bunlar ses dosyası açılıp bakılınca -istendiği gibi büyütülebilir de- kısmen fark edilebilir, bazıları da edilemez. "Genişletilmiş ses kaydı" ile bilmediğimiz başka bir şey mi kastediyorlar? Fakat, laboratuvarın kullandığını iddia ettikleri programlar (ki aşağıda konu edeceğim, bu da başlıbaşına mesele) bundan ötesine elverecek şeyler değil. Ne demek istendiğini anlayamıyorum.

Şuradan bir sonuç çıkarabilir miyiz acaba: "Ayrıştırılan seslerin dosyası tek tek de kamuoyu ile paylaşılarak, bu telefon konuşmasının tamamen bir montaj olduğu gerçeğinin de önümüzdeki günlerde kamuoyuyla paylaşılacağı öğrenildi."

Hakikaten, acaba ne demek istiyorlar? Diyelim elimizdeki kayıt bir montajsa, bunun imal edildiği orijinal dosyalara ulaşabilseler, bunları bize sunsalar bir anlamı olabilirdi. Ama eldeki kayıttan "ayrıştırılacak" hiçbir şey bizi bu konuda sonuca götüremez.

"...aşağıdaki gibidir


Ve, söyleyişi Haber7'den ödünç alalım: "İşte laboratuvar raporundaki dikkat çekilen noktalar"… Bir arabaşlık atmışlar; niyeyse hoşuma gitti. Bahsedilen laboratuvara ısındım, "bizden biri" gibi hissettim onu birden… Arabaşlık şu: "BAŞBAKAN ERDOĞAN VE OĞLU BİLAL ERDOĞAN ARASINDA 17 ARALIK'TA YAPILDIĞI İDDİASI İLE İNTERNETE DÜŞEN SES KAYITLARININ ÖN TEKNİK ANALİZİ AŞAĞIDAKİ GİBİDİR". (Nedense, bu rapor muhabbeti bana hep bilgisayarlarla yeni tanıştığımız zamana ait bir Türk filmini hatırlatıyor. Orada adam gelip masaya bir zarf koyuyor ve şöyle diyordu: "Buyurun efendim. Bilgisayar yardımıyla saptadık." O zaman hepimiz inanıyorduk tabiî…)

İddiaya göre şöyle bir şey saptanmış kayıtta: "Cümle oluştururken, eksik hecelerin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sesine benzeyen bir sesle tamamlanma yoluna gidildiği açıkça belli olmaktadır. Aynı teknik, Bilal Erdoğan'ın sesine de uygulanmıştır." Bu, kaydın nerelerinde, hangi eksikler nasıl tamamlanarak yapılmış, hangi hecelerle hangi kelimeler üretilirken hangi eksik heceler tamamlanmış? Tek bir veri yok.

Sözde raporu hazırlayan stüdyo veya laboratuvarın elinde, bilgisayarda müzik yapmakla uğraşan herhangi bir gencin elindekinden daha gelişmiş imkânlar bulunmadığı anlaşılıyor ki, bu da bu meçhul kuruluşun "dünyaca ünlü"lüğüne epey gölge düşürüyor. Zira hernekadar teknik görünümlü laf kalabalığıyla pazarlanmaya çalışılsa da, adamların sadece yaygın ses-müzik programlarıyla çalıştığı anlaşılıyor:
Ses bandının digital ortamda 'Cubase 7' ve 'Wave 9' isimli profesyonel ses programlarında, genişletilerek dinlendiğinde, telefon konuşma kayıtlarının arasına stüdyo ortamında kaydedilmiş bir çok sesin ilave edildiği gözlemlenmiştir.
Cubase 7 ve Waves 9 (Wave 9 değil Waves 9 olması gerekiyor; ötekiyse özür dileyeceğim elbet), bilgisayarda müzik yapanların kullandığı, kolayca erişilebilecek ticarî programlardır, hattâ Waves 9 bildiğim kadarıyla bir plug-in (Pro Tools sistemi içerisinde çalışan bir eklenti); ayrıca tekil program versiyonu da var mı, bilmiyorum, Cubase gibi sıradan bir programın adını burada gördükten sonra, araştırma ihtiyacı da hissetmiyorum. Çünkü burada, meselâ FBI'ın falan ses analizlerinde kullandığı, bizim adını sanını bilmediğimiz, gayet derinlikli, incelikli tekniklerden, programlardan sözedilmeliydi. Değil mi? (Ben kayıtları, kendi başına pek mühim bir program da olmayan, esas olarak video seslendirmede yardımcı bir program olarak imal edilmiş ve artık epey eskimiş bulunan Soundtrack Pro ile açıp bütün bu söylenenler öyle mi değil mi diye kabaca bakabiliyorum meselâ. Kazara elimde Cubase de olabilirdi. Bu kadar ciddî ve büyük bir mesele bu düzeyde mi halledilecek? Yapmayın allah aşkına!)

Bir paragraf daha var, çileden çıkmamıza:
Stüdyo seslerinin gizlenmesi için telefon konuşmasına benzer efektler verilerek sesler deformasyona uğratılmış ancak çok amatörce yapılan bu uygulama, konunun uzmanlarının gözünden kaçmayacak kadar aşikardır.
Yok efendim böyle bir şey. Bu ses kaydında "aşikâr" olan hiçbir şey yok. "Stüdyo sesleri" nedir ayrıca? Stüdyoda ses niye olsun? "Stüdyo ortamında dublaj" yapıldıysa, sorun orada ses olması değil olmamasıdır. Öbür taraflarda dip sesleri olacağı için, onların benzerlerinin eklenmesi gerekecektir. Ama bu herhangi bir sesi gizlemek için değil, arka veya dip sesleri gerçek telefon konuşmasındakilere benzetmek için yapılır ancak. Neyi gizleyeceklermiş?

Ve "New York'taki dünyaca ünlü kriminal laboratuvarı", raporunda, "çok amatörce yapılan bu uygulama konunun uzmanlarının gözünden kaçmayacak kadar aşikârdır" diye bir cümle yazmış, öyle mi? Hakikaten, bu kayıtlar ortaya çıktığından beri utancımdan yerin dibine geçiyorum, vatandaş olarak, insan olarak, ama galiba bizi yerin dibi falan da kurtarmaz. Bu kadar salak yerine konmayı kaldıramıyorum.

Bazı örnekler


Şimdi, "time-code dökümü" adı altında verdiklerine bakacağız. Bir kısmına. Time-code'ların yanındaki siyahlı ifadeler sözde rapordan, altlarındaki açıklamalar benden.

00:02 - 00:04 / Gülüşmeler duyuluyor.
Hayır. Yok gülüşme falan.

00:08 - 00:09 / Kes yapıştır yoluyla aralara ses atılmıştır.
Hangi sesler? Bunu ispat edebilecek anlamlı bir durum yok.

00:10 - 00:14 / Ekleme yoluyla deformasyon yapılmıştır.
Ne demek? Böyle bir teknik tabir yok. Ne eklenmiş? Ne deforme edilmiş? Ekleme başka şey, deformasyon başka şey.

00:42 - 00:44 / RTE'nin orijinal sesine dublajla eklenmiştir.
Bu iddia özellikle saçma. Çünkü buradan önce başbakan, "Zafer'in oğlu, Muammer'in oğlu…" diye, evlerine operasyon yapılan bakan çocuklarını sayıyor. Bilal Erdoğan net duyamıyor ve, "Bir daha saysana babacığım," diyor, bunun üzerine başbakan tekrar sayıyor. Bu sırada, çok büyük ihtimalle dip gürültüsü bastırma filtreleri veya benzer bir filtrelemeden kaynaklanan bir sonuç olarak, başbakanın sesi yer yer, önceki ve sonraki konuşmalarına göre çok yüksek çıkıyor ve ses dosyasının görsel halinde, dalga şeklindeki farklılık olarak gözüküyor. Uyduruk raporu düzenleyenler dalga şekline aldanıp "araya ses atılmış" diyorlar. Araya ses atılacak olsa bunun aynı dalga şekline (aynı seviyeye) getirilerek atılması çok kolaydı. "Montaj"cılar öyle yaparlardı ki dikkati çekmesin. Ayrıca, bu seslerin "araya atılmış" sesler olmadığı konuşmanın akışından belli. Üçüncüsü ve asıl önemlisi, neden tam da konuşmanın burasına araya ses atılsın, başbakan az önce söylediklerini tekrarlıyor?!

01:07 - 01:13 / RTE'nin orijinal sesine dublajla eklenmiştir.
Başbakan şöyle diyor: "…senin evinde ne var ne yok… sen bunları diyorum çıkar". Bu sözlerin arasında, "sen bunları"dan önce, "benimle…" gibi anlaşılan, tam anlaşılamayan tuhaf bir ses var hakikaten. Başbakanın sesi gibi ama emin olunamaz. Dalga şeklinde de burası tuhaf duruyor. Fakat tabiî şu soru var: Buraya dublajla ekleme yapan, niye böyle bir şüphe uyandırıcı ayrıntıyı bıraksın? Bunun oradan atılması çok kolay. Dublajla neyin, neresinin eklendiğini söylemedikleri için anlayamıyoruz.

04:22 - 04:24 / Dublaj yapan kişinin düzenlenmiş deformasyon yaptığı tesbit edilmiştir.
İşte bu raporun bir stüdyo, laboratuvar veya herhangi bir ses teknisyeninin elinden çıkmış olamayacağı yolunda en güçlü işaretlerden biri. (1) "Düzenlenmiş deformasyon" diye bir teknik terim yoktur. Evet, o kadar basit. (2) Diyelim herhangi bir teknik işlem için bu tuhaf lafı birileri kullanıyor veya yanlış çeviri sözkonusu. Herhangi bir teknik eleman, "dublaj yapan kişi"nin bir seslendirmeci, eğer teknik bir işlem yapılmışsa bunu yapanın da teknisyen veya uzman vs. olacağını bilir. "Dublaj yapan kişi" diye bahsedilecek bir teknik eleman olamaz. Hele dublaj yapan kişinin yapacağı bir "düzenlenmiş deformasyon", ses tekniği evreninde yeni keşfedilmiş bir yıldız olabilir ancak. Resmen komik bir laf bu.

04:25 - 04:33 / "Sümeyye geldi mi?" iki defa kes yapıştır yapılmış. Tekrar kurgu sözkonusudur.
Yine, metnin konuya yabancı birileri tarafından hazırlandığını gösteren bir ifade: "tekrar kurgu". Böyle bir teknik terim yoktur. Herhangi bir stüdyo, laboratuvar, ses teknisyeni vs. böyle bir terim kullanmış olamaz. Fakat daha önemlisi var. Uydurmacanın net olarak fosladığı yer burası. Çünkü burada her şeyiyle birbirinin aynı iki "Sümeyye geldi mi?" sorusu yok. Başbakan bunu iki defa söylüyor, iki söyleyişi birbirinden farklı. Ses olarak da farklı, dalga görüntüsü olarak da. Görüntüleri ilişikte koyuyorum, bakın. Bunu yapmamın nedeni, bu kadarcığını ortaya çıkarmak için "ABD"deki dünyanın en gelişmiş stüdyolarından biri" veya "New York'taki en büyük kriminal laboratuvarı"na dahi ihtiyaç olmadığını göstermek.


07:31-07:35 / "Senin evinde biraz sonra kalsın mı" diye anlamsız ekleme tesbit edilmişti.
("Edilmiştir" olacak, aceleden böyle yazılmış.) Burada Bilal Erdoğan, hiç anlamsız bir laf etmiyor, "Yani tamamen sıfır mı kalsın baba, yoksa senin evinde biraz para kalsın mı?" diye soruyor. Kaydın pek çok yerinde gördüğümüz, muhtemelen dinleme-kayıt teknolojisinden ve dip seslerin bastırılmasından doğan deformasyon sonucu, "biraz para", "biraz sonra" gibi duyulabiliyor.

07:53 - 07:57 / "Bu kadar verebildik" sözüne bindirme yapılmıştır.
Bununla kastedilen, bu kısmın volümünün yüksekliği. Buradaki mesele sadece gürültü bastırma (muhtemelen noise reduction veya bir çeşit kompresyon veya gate filtresi). Sesin burası yüksek kalmış. Kim niye "bindirme" yapsın, ne manası var? Saçma.

* * *

Evet. Şimdilik bu kadar. TRT HD Kanal Koordinatörü Kürşat Özkök'e dayandırılan bir haber daha var; Sabah'ın sunduğu. Bu şahıs, "ucuz bir montaj" demiş. Neye dayanarak? Haberdeki şu ifadeye bakınca, sağlam bir yere dayandığını düşünmek mümkün değil: "İnceleme sonucunda, ses kaydında, Başbakan Erdoğan'a ait konuşmanın tamamının kesik kesik tek bir cümle ya da kelimelerden (tamam, nasıl oldu vs.) oluşturulduğu tespit edildi."

Ne demek yani? Burada duyduklarımız sadece bunlardan oluşturulmuş olamaz ki? Ne demek istiyorlar? Teknik ayrıntı niyetine söylediklerini ciddiye alabilmemiz için, bu saçmalıkları uluorta savurmamaları lazım. Çünkü, meselâ başbakan, "Devletin kriptolu telefonlarını dinliyorlar!" diye esip gürledikten sonra TÜBİTAK'tan, tam da kriptolu telefonlarla ilgili beş kişi atılırsa, biz bu kayıtların sahteliğine inanmak için çok daha güçlü kanıtlara ihtiyaç duyarız.

Her neyse, benim yapabildiğim, nihayet "amatörce" bir analiz. TRT haberindeki ayrıntıları da profesyonellere bırakıyorum. Yönetenler ve şakşakçıları, bizi aptal yerine koymaktan artık vazgeçseler ne güzel olurdu… Onlar için de yani:)