Acaba Zekeriya Öz'ün faaliyetleri sadece kendisinin ihtiyaç duyup oturduğu yerden yürüttüğü işler mi, yoksa sahiden Cemaat üzerinden bağlantılı olduğu birilerinin halini tavrını da yansıtıyor mu? Savcı şimdi de "İhanet Süreci" (@ihanetsureci) adlı Twitter hesabının fantezi tweet'lerini yaymakla meşgûl.
Öz'ün aktardığı tweet'lerden birine göre "Doğubeyazıt'ta demokratik özerklik çalışmaları için" Kandil'den bir grup "özel olarak görevlendirilmiş". "Doğubeyazıt'ta demokratik özerklik çalışmaları" ne acaba? Bu böyle rastgele birtakım ilçelerde ayrı ayrı yürütülecek bir iş mi? Sonra, Doğubeyazıt'ta sanki kimse yok, Kandil'den özel bir grup görevlendiriyorlar. Ama kabul edelim ki, böyle söyleyince pek bir havalı oluyor; "Türkiye'ye karşı hain planlar - ın-ı-nıınnn!" falan...
Daha da fantezi yüklü olanı var: "PKK'nın IŞİD'e operasyon adı altında bölgedeki dini tarikat-cemaatleri hedef tahtasına oturmayı planladığını..." İnsanlar can derdinde, bütün Kürt silahlı güçleri "İslâm Devleti"nin katillerine karşı, ABD desteğinde, Irak ordusu ve Şii milislerle kâh işbirliği halinde kâh çekişerek savaşıyor, Savcı Öz'ün popülaritesini artırmaya çalıştığı hesap dindarları kışkırtma derdinde: "PKK dinî tarikatlere-cemaatlere saldıracak"! PKK'ye karşı yeni bir nefret kanalı açmaya çabalıyor, bir yandan da "İD'e sahip çıkın" demeye getiriyor.
Kürt meselesi Zekeriya Öz gibilerin eline kalsa ne olurdu acaba? '90'ları yeniden mi yaşardık?
Yine Zekeriya Öz'ün anlattığı, "tam PKK'yi bitiriyorduk ki, açılım süreci ilân ettiler, bölgeyi örgüte teslim ettiler" masalını, yine onun attığı seri tweet'ler üzerinden ele almış ve 17 Aralık'tan bu yana yaşanan bütün toz dumanın arasından Cemaat'in Kürt takıntısının fena sırıttığını dile getirmiştim: "Öz'ün masal dünyasında saklı hakikat". Zaman yazarı Ali Ünal'ın, "PKK’ya ve arkasındaki güçlere bütün istedikleri verilmiş görünmektedir," diye yakındığı yazısından hareketle de, "Cemaat'in Kürt takıntısı - 'Kesin bilgi'" başlıklı bir yazmış, bu takıntıyı ele alırken, Cemaat'in Kürt "alerjisi"nin halen sürdüğünü, bugün yaşanan her şeye yansıdığını göstermiştim.
Şu anda okuduğunuz yazıyı saymıyorum, bunu uzunca bir not kabul edelim. Bu blog'ta, Cemaat ile ilgili iki kapsamlı yazı daha yeraldı. İlki 29 Haziran'daydı: "Cemaat dışarıdan nasıl görünüyor?". İkincisiyse 26 Temmuz'da: "Cemaat ile aynı dünyada mı yaşıyoruz?" Bu yazılarda da, Cemaat'in kendine atfettiği her ne varsa "dışarıdan" hiç de öyle görünmediğini ve Cemaat'i temsilen konuşan-yazanlarla iletişim kurmanın bazen imkânsıza yakın derecede zor olduğunu ifade etmiştim.
Bütün bunları hatırlatmamın nedeni şu: Cemaat'in Kürt sorununa ilişkin tavrı, kendisinin bu memleketin demokratik muhalefet cephesinde yeralmasını imkânsızlaştırıyor. Aksine, onu memleketin faşistleriyle, Kürtlerle savaşılsın, Kandil bombalansın, Kürdistan şehirlerinde terör estirilsin, Kürt silahlı ve siyasî gücü ezilsin isteyenlerle aynı safa yerleştiriyor. Ortada bunca veri varken hâlâ niye konuşuyoruz? Çünkü bütün bunları söylediğiniz zaman, Cemaat'i savunan insanlar çıkıp, bunun asla böyle olmadığını, kendilerinin en geniş ve derin demokrasiden yana olduğunu vs. tekrarlıyorlar. Nâçizâne, bu sürdürülemez durumun, Cemaat'in uğradığı saldırı ve buradaki hukuksuzluklar nedeniyle azıcık görmezden gelindiğini, buna hele Türkiye ölçülerinde fazla katlanıldığını, çok yakın bir zamanda, kesin sürdürülemez hale geleceğini belirtmek istiyorum. Cemaat'le yakın ilişkisi ayyuka çıkmış birileri, "Bakın PKK dinî cemaatlere saldıracak ha!" muhabbetine başlamış ve dolaylı olarak İD'in arkasını kollayacaksa, Cemaat yarın öbür gün toplumun pek çok kesiminden hiç beklemediği tepkiler de görecektir.
Savcı Öz'ü komprime ve sivri bir örnek olduğu için ele alıyorum (bir de tabiî, bu tahrik faaliyetini gece gündüz, aralıksız yürüttüğü için). Maalesef kendisi tek örnek de değil. Şu anda Kürt meselesinde MHP'nin, BBP'nin yapmadığı kışkırtmayı Cemaat'çiler yapıyor. Yarının daha demokratik, özgürlükçü Türkiye'sinde bunun bir bedeli olacaktır. Hattâ belki yolda giderken bile olabilir.