"İslâm Devleti"nin, kimini ensesinden vurarak, kiminin kafasını keserek, başta Şiiler, yaşamasını uygun görmediği herkesi katlederek, Ezidîleri bir tarafa, Hıristiyanları bir tarafa sürerek hızla ilerleyişi nihayet yavaşlatılabildi. Dengenin geçiciliğinin herkes farkında. Bu arada, ilerleyiş durdurulmuş olsa bile, İD'in şu ana kadar ele geçirdiği toprak, hakimiyeti altına aldığı nüfus, denetlediği-kazanç sağladığı ekonomi, onun eline bırakılamayacak kadar fazla, değerli. İlaveten, İD bu şekilde varlığını sürdürebilir ve yerine yerleşebilirse, oradan dünyanın her yerine "cihatçı" ihraç edeceği de yüzde yüz.
Batı'nın büyük güçleri, İD'in varlığına son vermeye kararlı görünüyorlar. Onları bu meydanda dövüşe bizzat İD çağırdı, önce Kürt bölgesine saldırarak ve Ezidîleri katletmeye başlayıp, bütün dünyaya, "soykırım da yaparım, dokunamazsınız" mesajı vererek, sonra Amerikalı gazetecilerin başlarını keserek, İngiliz yardım gönüllüsünü de idam edeceğini duyurarak.
ABD ve doğal müttefiki Britanya salı günü Galler'de başlayacak NATO zirvesini Irak Operasyonu 3.0'a çevirmeye karar vermişler. Yani artık ortada bir tereddüt yok. Zirvede, ABD ile Britanya'nın girişimine Ortadoğu'dan hangi "kilit ülkeler"in katılımıyla yeni koalisyonun oluşturulabileceği görüşülecek. Zirveye giderken Obama'nın söyledikleri ise, çok acele edilmeyeceğini gösteriyor. Yerel güçlerle, aşiretlerle ilişkileri, ittifakları olgunlaştırmaktan vs. sözetti ABD başkanı.
Ayrıntıları merak edenler, The Guardian'da Patrick Wintour'un haberine göz atabilirler. Ama çoğumuz sanırım, herhangi bir ayrıntıyı merak etmek ve hakiki problemlerle uğraşmak yerine, gözün gördüğünü dille örtmeye çabaladığı, içinden geçeni dışavuramadığı o zorlu seçim karşısında ter dökmekle meşgul olacak: İD hakimiyeti mi ABD müdahalesi mi?