ABD'nin İD'e karşı savaş için biraraya getirmeye çalıştığı koalisyonun Ortadoğulu üyeleri Suudi Arabistan'ın Cidde şehrinde toplandı ve elbette esas mevzularını görüşüp karara bağlamanın yanısıra, belki de Türkiye'nin bölgedeki ve dünyadaki konumunu yeniden düşünmeyi gerektirecek bir manzara yarattılar: Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Katar, Umman, Mısır, Irak, Ürdün, Lübnan ve ABD'nin yeraldığı toplantıda Türkiye de temsil edildiği halde, sonuç bildirgesinde adı yeralmadı. (Alman gazetesi Die Zeit Türkiye'nin "sadece insanî tedbirler" kapsamında koalisyona katılacağını yazdı, ama bunu kime, neye dayandırdığını belirtmedi.)
ABD başkanı Obama'nın yaptığı tarihî açıklamadan 15-16 saat sonra tartışılıp kaleme alınıp kabul edilip duyurulan sonuç bildirgesine göre, ABD'nin Ortadoğulu müttefikleri İD'e karşı savaşta üzerlerine düşen hiçbir görevden geri durmayacaklar: Yabancı savaşçıların bölgeye (ve örgüte) akmasını, şiddet yanlısı aşırıların finanse edilmesini önleyecekler, önemli ve nüanslı bir kalem olarak, bunların "nefret dolu ideolojileri"ne karşı mücadele edecekler (bu nasıl olacak, sahiden merak konusu!), suçluları yargılayacaklar, insanî yardım çabalarına destek olacaklar, İD vahşetine hedef olan toplulukların kendilerini toparlamalarına, yeniden ayağa kalkmalarına, İD tehdidiyle yüzyüze olan devletlere yardım edecekler ve... "İD'e karşı bir askerî kampanyanın çeşitli yönleri"ne katkı yapacaklar.
ABD Başkanı Obama'nın "hasseten" koydurttuğunu sandığım şey, bildirgenin sonunda yeralıyor: "Katılımcılar, bu çabanın merkezinde bölgesel devletlerin oynayacağı rolün yeraldığını vurgularlar" yollu bir ifade. Obama 10 Eylül 21:00 (bize göre 11 Eylül 04:00) konuşmasında işin bu yönüne özel vurgu yapmış, "Bizzat onların yapması gereken bir işi biz yapamayız," demişti. Bu, ABD'yi kara savaşı gibi ihtimallerden uzak tutma arzusu kadar, İD veya benzeri yapılarla sadece askerî yoldan mücadele edilemeyeceğini kavramış olmanın da sonucu sayabileceğimiz bir vurgu.
Bunları geçiyoruz, şu anda derdimiz başka: Koalisyona liderlik eden ABD'nin bakış açısı ortada, muhtemelen Suriye, Irak ve İD konusunda şimdiye kadar aldıkları bütün kararlara lanet eden bölge devletlerinin mecburiyetleri ortada; peki Türkiye nerede? Musul konsolosluğunu göz göre göre kaptıran, 49 insanını vahşi bir köktendinci örgüte rehine veren Türkiye, eli kolu bağlı gözüküyor. (Şimdi deşemeyeceğiz, ama doğrusu sadece "gözüküyor". O baskının hikâyesi sahiden bize anlatıldığı gibi mi, kıllanmak için her türlü sebep var.) İD'in ortaya çıkışında ve işlerin bu hale geliş sürecinde "kabahatli" olmasının yanısıra, şimdi bu handikapları yüzünden koalisyonun bildirisine bile imza atamıyor. Koalisyon, belli ki pek kısa sürede bitmeyecek olan bu savaşında, Türkiye'nin çeşitli katkılarını ister de manzara şu bildirinin açıklanışındaki gibi olursa, Ankara giderek koalisyondan da ayrı düşüp yalnız kalmayacak mı? Sahadaki askerî faaliyet için koalisyonun ister istemez büyük önem vereceği Kürt güçlerinin aleyhine işler yapmaya kalkarsa, Türkiye, koalisyon tarafından da uyarılmayacak, zorlanmayacak mı? Türkiye'deki İD'çilerin eylemlere girişmesi vs. ihtimalleri şu anda düşünmek dahi istemiyor insan.
Koalisyon ve yaratacağı sonuçlarla ilgili bir-iki nokta: İD'e karşı mücadelenin en önemli aktörlerinden biri İran, ama şüphesiz Suudi Arabistan'ın baş köşede oturduğu bir toplantıya İran'ın katılması sözkonusu olamaz. Onunla koordinasyon nasıl sağlanacak ve el eltından ne kadar nasıl yürütülebilecek? Irak'ın bombalanması konusunda sorun yok, ama Esad rejimiyle koordinasyon ve onun onayı sağlanmadan İD hedefleridir diye Suriye toprakları bombalanmaya başlanırsa, şimdiden ayağa fırlamış itiraz eden Rusya -ve Esad'ın en azından şu ana kadarki müttefiki İran- ne yapacaklar?
Cidde toplantısı üzerine İran Dışişleri Bakanlığı tepki göstermekte gecikmedi ve bakanlık sözcüsü, izlediğimiz şeyin, "terörizmle savaştan çok, terörizmi desteklemiş ülkelerin tarihini temizleme çabası" olduğunu ileri sürdü. İran, koalisyonun "ciddi belirsizliklerle yüzyüze" olduğunu ileri sürdü ve bu koalisyonun "terörizmin kökü ve hakiki sebepleriyle savaşma konusundaki ciddiyetine dair" ilkesel kaygıları olduğunu belirtti. İran dışişleri sözcüsü, koalisyonun bazı üyelerinin "Irak ve Suriye'deki teröristlerin malî ve askerî destekçileri" arasında yeraldığına, "bazı başkalarının da uluslararası yükümlülüklerinden kaçtığına" işaret etti.
Bunlar, gerginliği artıracak, çatışmaları sertleştirecek etkenler. Fırtına ne kadar şiddetlenirse, kendisi inisiyatif koyamayan Türkiye'nin oradan oraya savrulması ihtimali artacak.
Şimdilik uzatmıyor ve tepkileri, gelişmeleri beklemeye geçiyorum. Ancak şunu bilmeliyiz ki, Türkiye'nin bu sonuç bildirgesinin altına imza koyamayışı, sıradan bir hadise değil. Örneği çok görülmüş bir durum da değil. Bu, Türkiye'nin Ortadoğu'daki konumunun başkalaşması anlamına gelebilir. Ahmet Davutoğlu'nun zaten bel hizasına anca gelen "stratejik derinlik"i hızla ayak bileği seviyesine inebilir. Dikkatle ve önyargısız izlemek gerek.