20 Eylül'ü 21'ine bağlayan geceyarısı itibarıyla, 46 rehinenin İD'in elinden nasıl kurtulduğuna dair pek az şey biliyoruz. Alman gazetesi Süddeutsche Zeitung, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hışmını üzerine çekmeyi göze alarak -ya da tehlikenin bilincinde olmaksızın- hadiseye şöyle bir başlığı uygun gördü: "Ankara, rehinelerin nasıl kurtarıldığını açıklamıyor" ("Ankara schweigt über Umstände der Geiselbefreiung" - birebir çevirisi bu değil, aynı başlığı Türkçe atsak herhalde böyle atardık). Vice News da rehinelerin bırakılma koşullarını "esrarengiz" diye niteledi ("Islamic State Releases 49 Turkish Hostages While Fate of British Aid Worker Remains Unclear").
[ EK/24 EYLÜL/02:10 - Bu eki tam 24 saat önce yapmalıydım. Hattâ, biraz cevvaliyet gösterseydim, Deniz Zeyrek'in Hürriyet'teki haberinde verilen çok önemli bilginin bir ihtimal olarak sözünü dahi edebilir, blogçuluğa birkaç puan kazandırabildim. Sözkonusu haber, rehineleri bırakması karşılığında İD'e verilen "şey"in, İD için çok önemli olan bazı tutsaklar olduğunun doğrulanması gibi. Ancak bu tutsaklar, Türkiye'nin elindeki bazı tutuklu İD militanları vs. değil. Müslüman Kardeşler bağlantılı Suriyeli örgüt Tevhid Tugayı'nın elindeki bazı kişiler. Bunların arasında, El Kaide üzerinden İD'e katılan ve çok önemli bir sima olan (bu yılın başında çatışmada öldürülen) Hacı Bekir'in eşi ve çocukları da var. Bu haberi buraya olduğu gibi aktarmam doğru olmaz, bu yüzden lütfen tıklayın ve okuyun. Benim biraz gayret biraz da tesadüf sonucu ulaştığım bilgi ise şuydu: Hacı Bekir'in eşi, İD'in (IŞİD) EL Kaide'den kopuş ve kuruluş aşamalarına ilişkin önemli sırlara vakıf bir insan, bu yüzden ortalıkta dolaşması İD için potansiyel tehlike arz ediyor. Tehlike kısmını bilemem, ama belli ki bu kadının özel bir konumu var.
[ EK/22 EYLÜL/02:40 - Dünya basınından konuya dair önemli başlıkları, yorumları aktarmaya niyetlendim, ama vazgeçmek zorunda kaldım, çünkü bir sağanak var. Hemen herkes, rehinelerin hangi koşullarda serbest kaldığını anlamaya çalışıyor ve Ankara'nın dişe dokunur tek ayrıntı veremeyişinden hareketle ya "esrarengiz"lik motifine varıyor ya da sözü "o halde TC'nin İD'le karanlık birtakım işleri-ilişkileri var"a getiriyor. Görünen o ki, bu sağanak sürecek ve Türkiye'deki yabancı basın muhabirlerini linç tehlikesiyle yüzyüze bırakarak önlenemeyecek. Bu karanlığın bir sonucu da şu olacak: Batı basınının belli başlı yayın organları muhabirlerini rehine meselesinin üzerine salacak. Tabiî mâkûl bir süre içerisinde tatminkâr birşeyler öğrenilemezse. ]
Bildiklerimizi ve düşünebildiklerimizi derleyip toplamaya çalışıyorum. (BBC Türkçe'nin değerli hizmetinden yararlanıyor ve buradaki birçok ayrıntıyı, 20 Eylül günü yaklaşık saat 20.00'ye kadar rehinelerle ilgili haberleri, yorumları topladıkları sayfadan aktarıyorum: "Rehineler serbest, Türkiye IŞİD'e karşı koalisyona katılacak mı?" Başka kaynak belirtmiyorsam kaynak BBC Türkçe'nin bu sayfasıdır.) Bundan sonra edinebileceğim bilgileri veya düşünebileceğim bağlantıları bu yazıya ekleyerek devam edeceğim. Evet, eldekiler şunlar:
[ EK/21 EYLÜL/15:45 - Cumhurbaşkanı Erdoğan basın toplantısında, "Velev ki takas oldu," dedi. TC'nin İD'e rehineler karşılığında, elindeki birilerini, İD için önemli birilerini verdiği anlaşılıyor. Bunu bütün maddelerden önceye, buraya almak zorunluydu. Ayrıntı öğrenirsek ekleyeceğim. ]
[ EK/23 EYLÜL/03:35 - Cumhurbaşkanı Erdoğan, New York'ta, Dış İlişkiler Konseyi'nde konuştu, rehinelerle ilgili soruya cevap verirken şunları söyledi: "Bu operasyonda parasal hiçbir ilişki kesinlikle olmamıştır. Bu işin en açık yanıdır. Bunun dışındaki yanına gelince... Bazıları 'Takas yaptılar' dedi. Yeri gelir takas da yapılır. Ama ona hazırlanmak ayrı bir maharettir. Bu tür adımlarla bu sağlanmıştır. Bir tane esiri için bin 500 rehineyi veren İsrail'e bu soruyu sordular mı, onu merak ediyorum. Bin 500 rehine verdi, sadece bir askerini alabilirmek için. Demek ki olabiliyormuş." Erdoğan'ın dedikleri biraz aydınlatıcı, ama yeni sorular da doğuruyor: "takasa hazırlanma" ne demek meselâ? ]
1. Hernekadar Cumhurbaşkanı Erdoğan rehinelerin kurtuluşuna ilişkin resmî açıklamasında mütemadiyen "operasyon" kavramını kullandıysa ve muhtemelen mâkûl dozda kahramanlık da içeren bir kurtarma eylemini çağrıştırmaya çalıştıysa da, ortada "görevimiz tehlike" tarzı böyle bir operasyon yok. İD'e rağmen rehineleri bulundukları yerden kurtarıp, bütünüyle İD'in denetimindeki topraklardan geçirip Türkiye'ye getirmek zaten imkânsız denecek kadar zor olurdu.
2. Zaten, BBC Türkçe muhabiri Sinan Onuş'un da dikkat çektiği üzre, cumhurbaşkanının "operasyon" vurgusuna karşılık Başbakan Davutoğlu'nun vurgu yaptığı kavramlar "çalışma" ve "temas". ESki MİT Müsteşarı Cevat Öneş, "Sayın başbakanımızın açıkladığı şekilde, yani temas ve müzakere yoluyla alındığı anlaşılıyor," diyor. "Olayın gelişimi de bunu gösteriyor. Sanırım yerel kaynaklar kullanılarak böylesine bir mutlu sonuç alındı." Hürriyet'ten Uğur Ergan'ın haberine göre rehineler "değişik kanallar üzerinden yürütülen müzakereler sonucu ikna yönemiyle" kurtarıldı. Murat Yetkin'in, "istihbarat ve diplomasi kaynakları"yla görüşerek yazdığı yazıya ("49 rehine IŞİD'den nasıl kurtarıldı? İşte ilk ayrıntılar") göre, "IŞİD rehineleri Türkiye'ye vermeyi kabul etti." Buna rağmen Yetkin "operasyon" ifadesini kullanılıyor; ancak şöyle bir içerikle: "Kurtarma operasyonunda çevre koruma tedbirleri dışında silahlı güç kullanılmadı. Dolayısıyla bir baskın, çatışma olmadı. Bu bir istihbarat operasyonuydu." Ve Anadolu Ajansı'na göre bu operasyonu MİT Dış Operasyonlar Daire Başkanlığı yürüttü. Tayyip Erdoğan'ın son baş düşmanı New York Times'ın görüştüğü bir "üst düzey ABD yetkilisi", TC yetkililerinin "operasyon tamamen millîdir, kimseden yardım alınmadı" iddiasını doğruluyor: "...rehinelerin dönüşünü garantilemeden önce Türkiye ABD'ye bilgi vermedi, ABD'den, rehinelerin bırakılışıyla bağlantılı herhangi bir özel askerî yardım talep etmedi" ("Turkey Welcomes Return of Hostages Held in Iraq").
3. Murat Yetkin'in yazısında, rehinelerin yerlerinin İD tarafından en az yedi defa değiştirildiği, daha önce de kurtarılabilecekleri fırsatların (beş defa) çıktığı ama sonra ortadan kalktığı belirtiliyor. Hürriyet'ten Uğur Ergan'a göreyse, rehinelerin yeri sekiz defa değiştirilmiş, kurtarma fırsatı da "beş-altı kez" çıkmış. DHA'ya konuşan rehinelerden birinin şu sözleri, yer değişikliklerini doğruluyor: "Her an her saat fikrimiz, kararlarımız değişti. Her an hep değişik şeyler yaşadık. Yerler hep değiştiği zaman bizim de fikirlerimiz değişti. Bir anda ölümü düşündük, bir anda kurtulacağımızı düşündük." AlJazeera Türk'e göre, yerleri değişse de rehineler hep Musul'daydı ("10 soruda rehine operasyonu"). Fakat İD militanları rehinelere, "Sizi Musul'dan götürüyoruz," diyorlardı ("Turkish diplomat says US air strikes against ISIL almost killed hostages").
4. Hem Murat Yetkin'in görüştüğü kaynaklar hem AA, rehinelerin başından beri izlendiğini belirtiyorlar. AA, MİT'in kendi profesyonel elemanlarını, bölgedeki yerel unsurları, insansız hava araçlarını ve elektronik iletişim aygıtlarını devreye soktuğunu söylerken, Yetkin, "elektronik izleme, sinyal istihbaratı ve sahadaki ajanlar kanalıyla" sürdürülen bir takipten sözediyor.
5. Yetkin'in kaynaklarından, İD'le rehineler konusunda daha önce birtakım temaslar yapıldığını anlıyoruz: "dolaylı müzakereler, yanıltma ve sahte bayrak gösterme (kendini başkası olarak tanıtma) dahil her yöntemle IŞİD'e yaklaşım sağlanmaya" çalışılmış.
6. Rehinelerin kurtuluşuyla ilgili olarak sıkça sorulan sorulardan biri şu: Niçin rehineler Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ne teslim edilmedi? Bu daha kolay olmaz mıydı? Bu soruya cevap üç ayrı yerden gelebilir: (a) TC yetkilileri, İD'in bunu istemediğini ileri sürüyorlar. Örgüt, rehineleri teslim edecek elemanlarının güvenliğinden endişe etmiş. (b) Daha çok Kürt siyasetçileri ve yorumcularınca benimsenen görüş ise, TC'nin bu vesileyle KBY'ye, Kürtlere yönelik özel bir sempati doğmasını istemeyişi. İkisi de olabilir - ikisi de tek başına yeterli görünmüyor. (c) AJTürk'e göre, rehinelerin Telabyad-Akçakale'de teslim edilmesini isteyen Ankara. Tamamen İD kontrolunda olan bu sınır kapısı ve buraya gelen güzergâhın "daha güvenli" olduğu düşünülmüş.
5. Sıkça sorulan soruların bir numarası: "Neden şimdi?" Eski MİT Müsteşarı Öneş, rehinelerin TC'nin hareketini kısıtladığı ama gösterebileceği tepkileri de büyüttüğü görüşünde. İD'in, ilk bakışta sanıldığı gibi, diplomasiye, siyasete aklı ermeyen, kafa kesen vahşilerden ibaret bir örgüt olmadığını sanırım artık herkes fark etmiştir. (a) Türkiye'nin hareketlerini rehineler tehdidiyle kontrol etmenin bir sınırı olacağını elbette hesap eden İD'in bir jest, ileriye dönük bir tür iyi niyet gösterisi mahiyetinde rehineleri bırakmış olması hiç de bir kalemde silinecek bir ihtimal değil. (b) İD'in, Kobanê'ye saldırısını hedefine ulaştırıp Rojava kantonlarını birbirlerinden soyutlama (belki zaman içinde daha kolay ortadan kaldırma) ve Türkiye ile sınır boyunda çok daha sağlamlaşmış bir konum elde etme peşinde olduğu su götürmez. Türkiye, sınır boyundaki savaşın belirleyici etkeni olabilir; denge o kadar hassas ki, TC büyüklüğünde bir güç kimi desteklerse ona savaşı kazandırabilir. Umalım, rehinelerin bırakılması bu konudaki bir pazarlığın sonucu olmasın.
6. İD'çiler rehinelere nasıl muamele etti? Hürriyet Daily News'un haberine göre, fiziksel kötü muamele, işkence vs. hiç olmadı. Buna karşılık rehineleri tehditle sindirmeye, meselâ Amerikalı gazetecilerin kafalarının kesildiği videoları göstererek morallerini bozmaya çalıştılar. Başkonsolos Öztürk Yılmaz, "Çok farklı bir kültürleri var," diye anlatmış. "Çabucak öğrenemiyorsunuz. Onlarla uzun zaman geçirince öğrenebildim. Yüz defa Kuran üzerine yemin edebiliyor ve aynı rahatlıkla yüz defa yalan söyleyebiliyorlar." AJTürk'ün NTV'den aktardığına göre, Başkonsolos Yılmaz, "Türkiye ile" gizlice haberleşmeyi başardığını ileri sürüyor: "Bana yardımcı olan bir arkadaşım oldu Türkiye ile haberleşmem konusunda. Telefonu saklayıp bölüp parçalayıp tekrar birleştirip kullanıyordum. Onunla sürekli çıkışlarda, girişlerde telefonu nasıl saklarız diye düşünüyorduk." Bu ayrıntı bana biraz fantezi görünse de aktarıyorum.
7. Başkonsolosun aktardığı başka bir olaysa, rehinelerin niye bırakıldığı konusunda düşünürken belki işe yarayabilecek cinsten. Yılmaz, İD mevzileri bombalanırken kendilerine muhafızlık eden iki militanın öldüğünü, cam kırıklarının bulundukları yere de saçıldığını söylüyor. Rehineleri elde tutmanın İD için giderek zormaşmasına yorulabilir mi bu? Belki.
8. Saçmalığı nedeniyle buraya almadığım bir iddiayı yine de almaya karar verdim. AKP milletvekili Şamil Tayyar, Twitter hesabından (@samiltayyar27) rehinelerin bırakılmasını bir "CIA operasyonu" diye niteledi: "IŞİD operasyonuna Türkiye'nin katılmama gerekçelerinden biri rehinelerdi. Bu kritik süreçte serbest bırakılması CİA'nın bir hamlesidir." Cumhurbaşkanı ve hükümetin olayı takdimiyle düpedüz çelişen bu tweet elbette birçok kişi tarafından konu edilince Tayyar bu defa birtakım düzeltmeler yapmaya kalkıştı, mesajı şuna dönüştü: "IŞİD, CİA'nin truva atıdır. Kurtarma operasyonu çatışmasız başarıyla sonuçlanıyorsa CİA operasyona engel olmamış demektir." Tayyar, kendi yarattığı vaziyetten ötürü "paralel yapı, Neocon çetesi ve Ulusalcılar"ı suçladı.
Şimdilik (21 Eylül, 00:25) bildiklerimiz, düşünebildiklerimiz bunlar. Ayrıntı edinebildikçe veya düşünebildikçe eklemeler yapacağım.
[ EK/21 EYLÜL/18:05 - MİT Müsteşarı Hakan Fidan hiçbir şey söylemiyor: “Sabır, detaylı çalışma, zeka ve metanet. Başka bir şey yok. Bunların dışında bir şey söylenemez zaten. Bu ilkelerle çalıştık.” ]