25 Eylül 2014 Perşembe

Türkiye'ye "aracı" konumu mu? - Bir işaret

İD'in elindeki 46 Türk rehinenin kurtarılışının sırrını çözmeye çalışırken, öncelikle hem cumhurbaşkanı hem başbakanın vurguladığı "siyasî-diplomatik operasyon" kavramına anlam vermek gerekti. Bu şüphesiz, TC yetkililerinin İD ve başka silahlı İslâmcı örgütlerle bir şekilde "görüşebildiği" anlamına geliyordu. Buradan hareketle, Türkiye'nin belki de İD'e karşı kurulan uluslararası koalisyona kendisi için bir tür "aracı konum" teklif etmiş olabileceğini düşündüm ve bu tahminimi "Bir tahmin: Türkiye'ye 'aracı' konumu?" başlığı altında yazdım.

Bu tahminin doğrulanması yönünde ilk gelişme, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın New York gezisi sırasında yaşandı. Lübnan gazetesi The Daily Star'ın haberine göre, Lübnan Başbakanı Tammam Salam'la görüşmesinde Erdoğan, İD'in elindeki Lübnanlı rehinelerin sağ salim kurtarılması için elinden geleni yapmayı taahhüt etmiş. Geçen ay, Lübnan'ın kuzeydoğusundaki Arsal şehri bir ara İD ile El Nusra'nın eline geçmiş, örgütler bu sırada 21 Lübnan askerini esir almışlardı. (Şu ana kadar bunlardan kesinlikle üçü, muhtemelen dördü öldürüldü.)

Gazete, haberini "başbakanlık kaynaklarına" dayandırıyor. Zaten böyle bir haberin durup dururken uydurulması pek manasız kaçardı. O zaman soru şu: TC Cumhurbaşkanı, neye dayanarak, neye güvenerek, Lübnan başbakanına, 'sizin rehinelerin kurtulması için çalışacağım' taahhüdünde bulunabiliyor?

Blog'a geçen gün yazdığım tahmin yazısının son paragrafında dediklerimi hatırlatayım:
...Ankara'nın, Batı ağırlıklı uluslararası koalisyonla Batı karşıtı radikal İslâmcı "Yeni Ortadoğu" güçleri arasında bir tür aracı konuma yerleşme hayali kurduğu ihtimaline ulaşabiliriz. "İD'le konuşabilen, pazarlık yapabilen devlet" olmak, Türkiye'yi hem koalisyon nezdinde vazgeçilmez kılacak hem de sert-uzlaşmaz görünümlü örgütlerin peşinde ayağa kalkmış Selefî-Sünnî kitlelerin gözüne düşman görünmesini önleyecek, bu hesaba göre. Türkiye'nin, Katar'dan silahlı Suriyeli muhaliflere para, dünyanın dört bir yanından El Nusra'ya, İD'e militan akışına aracı olması, silahlı İslâmcılara bizzat silah göndermesi, nüfusunun bir bölümünün İD dahil hiçbir aşırılıktan rahatsız olmaksızın bu tür örgütlere sempati beslemesi, zaten fiilî yakınlık oluşturuyor. Ancak Amerikalı, Britanyalı rehinelerinin kafalarını neredeyse dünyanın gözü önünde kesip bu büyük devletlere meydan okuyan acımasız bir örgütün elinden sadece "pazarlık" gücüyle 46 rehineyi kurtarabilmesi, Türkiye'nin, bu örgütlerle ilişki alanında özel bazı kabiliyetleri ve imkânları olduğunu ortaya koyuyor - Erdoğan'ın "dünyaya" vermek istediği mesaj sanırım bu.
Bunlara karşı öne sürülebilecek bir olguya da işaret etmemiş olmayayım: ABD Başkanı Barack Obama, Birleşmiş Milletler'deki konuşmalarından birinde, İD için, "onlara karşı sadece zor kullanılabilir, onlarla görüşülmez, konuşulmaz" mealinde sözler etti. Türkiye veya herhangi bir başka devletin kendini bir tür aracı kılmaya kalkışmasıyla bu sözlerin ilgisi var mı, bilmiyoruz haliyle.