Amerikalılar için 10 Eylül de bundan böyle sık anılan bir tarih olacak. ABD Başkanı Barack Obama'nın "strateji ilânı" nedeniyle. (Saat farkından ötürü, bize göre 11 Eylül.) Obama, devletinin "geniş bir koalisyona öncülük" yaparak, "IŞİD'i yok edeceğini" duyurdu. Bundan böyle uzunca bir dönem, -eğer başka yerlere yayılmazsa- Irak ve Suriye'de "İslâm Devleti"ne karşı savaş ve İD'in buna karşı muhtemelen artırarak sürdüreceği caniyane eylemlere ilişkin haberlerle yaşayacağız. Vaziyet öyle gelişmelere gebe ki, işin İD ile ilgili kısmı zamanla ayrıntı düzeyine bile inebilir.
Obama'nın konuşmasından sonra ortaya çıkan durumu, içerdiği tehlike ve çözüm potansiyelleriyle birlikte ortaya dökelim, bundan sonrasında izlerken hepimize faydası olacak bir kılavuz ortaya çıksın. (Burada derleyip toparlayacaklarım, şüphesiz, bölgeyi uzun zamandır izleyen, daha bilgili ve uzman gazetecilerin yazdıklarıyla tamamlanmalıdır.)
1. Batı ile Müslümanlar
Obama, konuşmasının hemen başında, "IŞİD"in kendine "İslâm Devleti" adını takmaya hakkı olmadığını, çünkü bu örgütün ne İslâm ne de devlet olduğunu belirtti. Açıklamayı 11 Eylül İkiz Kuleler saldırısının yıldönümüne bir gün kalaya, sembolik bir tarihe denk getirdiği için, "biz İslâm'a düşman değiliz" mesajı vermesi, 11 Eylül sonrasında Bush'un Batı dünyasını sürüklediği çatışmacı, fanatik tavırla farkını ortaya koyması anlamlıydı. Bunun pratik önemi var mı?
Çünkü gelinen aşamada "Müslüman ülke" yöneticilerinin Batılılar karıştı-karışmadı diye bir meseleyle uğraşacak lükse sahip olmadığı ortada. Yine ABD'nin bölgeye el (ve bomba) atıyor olması ancak işgal sırasında Amerikan ordusuyla savaşmış Iraklı Sünniler ve bölgede radikal İslâmcı hareketlere sempati duyan Selefi ve Sünni topluluklar açısından anlam taşıyacaktır. Yalnız ABD başkanının bakış açısı muhtemel koalisyon ortaklarınca da paylaşılacaksa, Müslüman ülkelerde özellikle Sünni nüfus arasında varolan, İD'e yönelik gizli-utangaç, yer yer de açık sempatiyi kırmak, "bunlar Müslüman olamaz", "bir avuç kendini bilmezin yaptığı ümmeti bağlamaz" propagandalarına girişilmesi gerekecek.
Bir başka açıdan, Obama'nın en azından şimdilik tufaya gelmediğini söylemeliyiz. İD ile doğrudan karşı karşıya gelmek istemeyen Müslüman devletlerin pis işi ABD'ye yaptırma eğilimine ABD başkanının prim vermeyeceği anlaşılıyor. Obama aksine, "pisliğinizi siz temizleyin, biz yardım edeceğiz" demeye getiriyor.
2. ABD kara savaşına girmeyecek
Obama üstüne basa basa, "bu sefer farklı olacak"ı vurguladı. Amerikan yurttaşlarını riske atmayacağız, dedi. Bunu bir siyasî tercihle birleştirerek savundu: Bizzat Iraklıların yapması gerekeni biz yapamayız. Eğiteceğiz, donatacağız, istihbarat desteği sağlayacağız, danışmanlık yapacağız, yerde doğrudan çarpışmaya katılmayacağız, diye anlattı. Buradan, İD'in ne yapıp edip oralardaki bazı Amerikalıları kaçırmaya, öldürmeye, belki Amerikalıların toplu halde bulunduğu bir yere intihar saldırısı yapmaya çabalayacağı sonucunu çıkarmalıyız.
3. Kimler silahlandırılacak?
Öncelikle Irak ordusu. Ancak ABD'nin Irak'ta Sünnilere göstermelik makam veren mezhepçi bir Şii hükümeti istemediği, Bağdat'ta Sünni nüfusun hiç değilse İD'i zayıflatmaya yetecek kadarının desteğini alan bir hükümetin oluşmasını bayağı zorlayacağı anlaşılıyor. Bu mevzu, İD'e karşı uluslararası seferberliğin en nazik, hattâ zayıf halkalarından biri olmaya aday. Obama'nın sözlerinden, ne yapılıp edilip hatırı sayılır miktarda Sünni aşiretinin desteğinin alınmaya çalışılacağını anlıyoruz. Bu konuda herhalde Suudiler devreye girecektir.
Peki Şii milisler sorunu ayrıca pürüz yaratmayacak mı? Zira Peşmerge komutanları ve sözcüleri, Şii milislerle beraber yürüttükleri operasyonlardan sonra, bu milislerin İD'in temizlendiği yerleşimlerde yerel Sünni halka çok kötü davrandığına, evleri yağmaladıklarına dair çok kötü şeyler anlattılar. (Yaktıkları İD militanlarının cesetlerinin arasına oturmuş, elde Kaleş poz veren Şii milislerin fotoğrafını gözlerimle gördüm.) ABD, Bağdat'ta bütünleştirici hükümet ararken, cephede bu bütünleşmeyi bozan ve Sünni köylüleri, kasabalıları İD'e doğru iten Şii milisleri silahlandırmak, desteklemek durumunda kalacak. Zamanla bunların dağıtılması, fiilî etkinliğin Irak düzenli ordusuna geçmesi beklenir; bu şartlarda mümkün olacak mı? Sünnileri "kucaklamak" bakımından ordu milislerden çok farklı mı?
Kürtler? Bunu ayrı madde yapalım.
4. Kürtleri güçlendirmenin getirecekleri
İD'e karşı savaşın hem Irak hem Suriye bölümünde, ayrı merkezlerden yönetilen bambaşka niteliklerdeki silahlı güçlerle yeralan Kürtler, uluslararası koalisyon için korunması veya yeniden kurulması zorunlu bir sürü denge meseleleri yaratıyorlar. Öncelikle: bütün Kürt güçlerinin birarada muhatap alınması mümkün olacak mı? Barzani ile bir tarafta PYD öbür tarafta PKK arasındaki buzlar daha yeni erimeye başlar gibi oldu. Güvensizlik sürüyor. Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin güçlendirilmesi, Kürtler arasındaki dengeyi bozacağı gibi, Irak hükümetini ve Şii milisleri de kızdırıyor, kızdıracak. KBY ile Türkiye'nin arası iyi, ama İD'e karşı uluslararası seferberliğin kara kuvveti konumunda fazla parlayıp yükselecek bir Erbil yine de sorun olur mu, belirsiz.
Daha büyük açmazlar, PYD ve özellikle PKK işin içine girince doğuyor haliyle. İD'e karşı gerilla mücadelesi vermek gerektiğinde YPG ve HPG'nin bütün öbür silahlı güçlerden daha etkili olduğu söylendi. Bu doğruysa, Amerikalı askerî danışmanlar, perde gerisindeki komutanlar böyle bir faktörden yararlanmak isteyeceklerdir. Bu da, ikisi de Türkiye ile problemli Kürt gerilla kuvvetlerinin her bakımdan güçlendirilmesi anlamına gelecek. Kimseye "siz kenara çekilin" denemeyecek bir durumun varolduğu ortada. İD'in her an Suriye'ye yüklenip Rojava'yla uğraşmaya başlayabileceği ortada.
5. Suudiler, Ürdün
Suudi Arabistan'ın şu andaki konumu trajikomik gözüküyor. Sanırım sahiden de öyle. Canavarı yarattılar, şimdi özellikle kendi sınırları içerisindeki potansiyel İD hücrelerinden, eylemlerinden ve bunların bir anda kitleselleşivereceğinden korkuyor. Bu yüzden, "ılımlı Suriye muhalefetinin" eğitilmesi, donatılması (finanse edilmesi) konularında ABD'ye yardım edecekmiş. Bu yardıma Ürdün'ün de katılacağına kesin gözüyle bakılıyor. Suudi'lerin, sözkonusu "eğitim" için gerekli alanı sağlaması için Ürdün'e bastıracağı söyleniyor. Bu arada, Ürdün'de bu işin CIA tarafından bir yıldır zaten yürütüldüğü de hiç yalanlanmayan bir iddia ("kanlı canlı" bir röportaj okumak isterseniz: "I Learned to Fight Like an American at the FSA Training Camp in Jordan". Ürdün'de, sınırlı da olsa İD yanlısı gösterilerin yapıldığını da unutmayalım. Lâkin, "ılımlı Suriye muhalefeti" de kim?
6. "Ilımlı muhalifler"
Obama'nın konuşmasından önce (yapılacak konuşmanın bir bölümü öğrenilmişti) ve sonra konuşan gazetecilerin, bölge uzmanlarının hepsi dönüp dolaşıp bu soruya takılıyordu: ılımlı Suriye muhalefeti kim? Bizzat Obama, bir süre önce, bunun bir "hayal mahsulü" olduğunu söylememiş miydi? Nitekim şimdi eğitilip donatılması sözkonusu olan "ılımlı muhalefet"in de çoğu İD gibi Selefi, radikal, köktendinci, artık ne diyeceksek. İD ile büyük ideolojik farkları yok. Çok daha merhametli, medeni vs. olmadıkları da İD çıkıp sahneyi kaplayana kadarki faaliyetlerinden biliniyor. İşte, demek birileri bulunacak, birtakım vaatlerle, Suudi parasıyla şununla bununla, ılımlı muhalefet rolüne soyundurulacak. Bütün uluslararası harekâtı tam da başarı kazanılıyor sanıldığı anda göçertebilecek bir pürüz yatıyor burada.
Obama, Esad rejimiyle işbirliği yapmayacağını net bir dille ifade etti. Üslûbundan, mümkün olsa Esad'ı da işbaşında görmek istemediği anlaşılıyordu. Ancak bu, ileriki aşamada ona razı olunmayacağı anlamına gelmez. Dahası buna mecbur kalınabilir. Bir tarafa not etmek gerek.
7. Ve Türkiye - stratejik gayya kuyusunun dibinde
Buraya kadar bütün konuştuklarımız Türkiye açısından bir sürü sorunu beraberinde getiriyor. Bakalım:
• İD'in Müslüman toplumların "sempati dairesinden" dışlanmasıyla ilgili herhangi bir çabayı şu andaki TC hükümetinden beklemek abes. Ve bunun sebebi sadece İD'in elindeki 49 rehine değil. Bu konuda ABD ile açıkça papaz olunmaz herhalde, yine de bir tür soğukluk unsurudur.
• ABD Bağdat'ta güçlü bir kaynaştırıcı hükümet, uzlaşma hükümeti istiyor. Türkiye de, Sünnilerin etkinliği artacağı için bunu ister muhtemelen. Ama şimdiye kadar soyunduğu Sünni hamiliği rolüyle, Irak yönetimi nezdinde sözü dinlenir bir konumda bulunmadığı açık.
• Kürtlerin silahlandırılması Ankara için neresinden baksan mesele. KBY'nin fazla parlaması, ordusunun güçlenmesi ve ABD'nin bu kadar doğrudan koruması ve desteği altında bulunması rahatsızlık verici olur. Hattâ muhtemelen oldu bile.
• TC, Rojava'dan/Rojava'ya geçmek isteyen insanlara sınırda ateş açıyor, kadın, çocuk dinlemeden öldürebiliyor, Roboski'de, Ezidîlerin gelişini önlemek için operasyon yapabiliyor. Bunlar "münferit hadise" olarak kaldığı sürece ne ABD ne başkası ses çıkaracaktır. Ancak İD saldırısı altındaki bir Rojava'da İD'in zaferini kolaylaştırıcı adımlar atılmaya kalkışılırsa şüphesiz birileri gelip hesap soracaktır. Çünkü Obama ABD'nin "İD neredeyse orayı", dolayısıyla Suriye'yi de operasyon alanı saydığını ilân etti artık. İlerleyen aşamalarda, Türkiye YPG'ye en azından göz yumma mahiyetinde destekler vermek zorunda kalır mı? Zor soru.
• Üstelik Türkiye bir süre sonra, YPG ile olan meseleleri mumla arar hale de gelebilir. Zira İD'e karşı bizzat PKK'nin bizzat ABD tarafından silahlandırılması aşamasına bile gelinebilir. Şu anda Irak ve Suriye'de doğmuş bulunan, başka ülkeleri de altüst edecek şekilde yayılma potansiyeli taşıyan olağanüstü durum, PKK'nin terör örgütleri listesinden çıkarılması dahil birçok gelişmeye yolaçabilir. Varolan şartlarda, Türkiye'nin buna razı edilmesi için en fazla, PKK'nin bütün silahlı gücünü Türkiye sınırları dışına çekmesi istenebilir; bu da zaten muhtemelen İD ile genişlemiş bir savaşın icabı dahi olabilecektir.
• Bağdat üzerinde herhangi bir özel etkisi bulunmayan Türkiye'nin, Şam açısından da hesaba katılmasını gerektirecek sebep yok. Esad Ankara'yı, kendisini düşürmek isteyenler koalisyonunun üyesi olarak görüyor, bundan sonraki ilişkisi de buna göre olacaktır. İD'i Türkiye'nin etkilemesı artık mümkün değil, çünkü ilkin rehineler var, ikincisi, bir süredir eski kolaylıklardan yararlanamadıkları için "Halife" artık Türkiye'yi sevmiyor. ABD bizzat duruma elkoymuşken, Barzani'nin Washington'a değil de Ankara'ya kulak vereceğini düşünmek abes olacağından, Türkiye'nin Erbil üzerindeki etkisinin de konjonktürel olarak en alt düzeye ineceği bir dönem yaşayacağız demektir. Bu şartlarda, Türkiye'nin, doğrudan ve hayatî teması olduğu için, görüşebileceği, karşılıklı birşeyler alıp verebileceği sadece iki, yani aslında tek unsur var bölgede: PYD-PKK. Ne kadar ilginç değil mi?
8. "Geniş bir koalisyon" - geniş derken?
TV yorumcularının en çok takıldığı hususlardan biri, ABD başkanının sürekli geniş bir koalisyona önderlik etmekten sözetmesi, buna karşılık koalisyonun öbür üyelerine dair tek kelime etmeyişiydi. Dolayısyla koalisyonun meçhul üyelerinin ne gibi işlevler üstlenecekleri, askerî operasyonlara katılıp katılmayacakları belli olmadı. Şimdiye kadar tek bildiğimiz, İngiltere ve Fransa'nın Irak'taki hava harekâtlarına katılabileceklerini bildirmiş oldukları. Ötesi belirsiz. Bu belirsizliği İD'in kendi lehine yorumlayacağı açık. Çünkü belli ki ortada birtakım kararsızlıklar, tereddütler, kimin neyi ne kadar yapacağına dair sallantılar, çalkantılar var. Nitekim Obama'nın duyurusundan hemen sonra, İngiltere, Suriye'deki hava operasyonlarına (bombalamalara) katılmayacağını duyurdu. Mevcut karışıklık manzarasını daha beter hale getirmek için olsa gerek, dışişleri bakanının bu açıklamasına başbakanlıktan cevap verildi, "Hayır, katılabiliriz," dendi.
Evet, şimdilik bu kadar yeter. Burada olgulardan doğrudan çıkan sonuçlar dışında afakî akıl yürütmeler olmasın diye özen gösterdiğimi umuyorum. Bunlar, olan biteni izlemek isteyenler için yol gösterici notlar, sadece. Başta da söylediğim üzre, bölgeyi uzun süredir yakından izleyen, benden çook daha fazla bilgi sahibi insanlar var; esas olarak onların aktardıklarını, yorumlarını okumak, izlemek lazım.