İktidar, para, güç sahibi olmayan sıradan insanlar için sosyal medyanın ne kadar hayatî bilgi kaynağı olduğu ortada. Hele Türkiye gibi, büyük işletmeler halinde vücut bulmuş yerleşik basının giderek ideolojik propaganda aygıtına dönüştüğü, dönüşmeyen kısmına da ağır baskı uygulanan, hattâ elkonan ülkelerde. Sosyal medyadaki en ciddî mesele de, yalan yanlış bilginin hızla dolaşıma girmesi, anında düzeltilse bile bu düzeltme girişiminin fayda etmemesi, yanlış bilginin dolaşmaya devam etmesi. Bu zararlı süreç, mücadeleli, çekişmeli konularda, çoğunlukla, dönüp bilgiyi yayanı vuran bir bumerang da üretiyor.
Daha önce iki ayrı yazıda, özellikle hak-hukuk-adalet mücadelesi veren, sağlıklı bilginin, hakikatin ortaya çıkmasından yana olan insanların bu mekanizmadan zarar göreceğini anlatmaya çalışmıştım. Yazıların ilki şuydu: Hakikat aramanın lüzumuna dair bir açıklama; ikincisi de şu: Hakikat bizim kalsın, yalan onların.
Sorun, Silvan'daki devlet zulmü dolayısıyla yeriden alevlendi. Çoğu Gazze'den olan taranmış, yıkılmış ev fotoğrafları, Silvan diye paylaşıldı. İnsanlar, "yapmayın, etmeyin, bunlar Silvan değil" diye uyardı. Uyaranlar yine şuursuzca, pişkince suçlandı. Bu kargaşa halen sürüyor.
Yanlış bilgi (foto) paylaşılmasına karşı mücadele verenlerin hepsi bunu hakikat aşkıyla yapmıyor. Bir kısmının hakikate daveti, faydacı bir gerekçeye dayanıyor: Sonra hasımlarımız bunu bize karşı kullanıyor. Elhak, kullanıyorlar.
"Fotoğraf yanlış" diye uyaranları azarlayan şuursuzların, herhangi bir halkın herhangi bir adalet mücadelesine, Silvan'daki insanlara veya insanlığa na şu kadar faydasının olamayacağından, yeryüzündeki yalanı dolanı, ahlâksızlığı, riyayı derinleştirmekten başka halt etmediklerinden eminim. Hileyle adalet mücadelesi kazanılır sanıyorlar. Hileyle adalet mücadelesi kazanılmaz. Sen de hilekâr olursun, kazandığın mücadele kirlenir, mücadeleyi kazananlar da kirlenir, sonrası da kirlenir.
Gelelim berikilere. Somut konuşursak, Türkiye'de gayet haksız şekilde medya falan diye adlandırılan, gerçekte sadece iktidarın propaganda aygıtından ibaret olan paralı pullu, imkânlı, debdebeli, devlet korumalı lüks kompleks içerisinde vazifesi yalan üretmek ve dolap çevirmekten ibaret zevata. Delik deşik duvar fotoğrafı Gazze'den olunca, senin Esedullah Timi'n mi her ne haltsa, Silvanlıların evlerinin duvarlarına "Yeşil burada" yazmamış mı oluyor? Keskin nişancıların sokakta kimi görürse vurmuyor mu oluyor? Koskoca ilçeyi abluka altına alıp, on bir gün sokağa çıkma yasağı uygulayıp yürüttüğün zulüm yürümemiş mi oluyor? "Sahte fotoğraf yayıyorlar, bunlar hilekâr!" desen, eyvallah, senin kimseye hilekâr demeye hakkın olmadığına bile takılmayacağım. Ama sen, başkalarının densizliğini, temsil ettiğin zulüm mekanizmasını aklamak için kullanıyorsun. Başkasının ahlâksızlığına işaret ederken bile ahlâksız olmayı başarıyorsun yani.
Tabiî bu dediklerim tek şart altında geçerli: sahte fotoğrafları, sonradan bunları kullanarak karşı-propaganda yürütenler bizzat yaymıyorsa! Çünkü bu ihtimal de var. Çünkü iktidar propaganda aygıtının elemanları, ahlâksızlığı bir varoluş tarzı haline getirmeyi becerdikleri için onlardan her türlü dalaverayı bekliyoruz.