Muhammed'i, kuzeni İhab'ın mezarı başında öldürmüşler. Mezarı ziyarete gittiğini biliyorlar, çünkü izlemişler. Elinde Kur'an, mezara eğildiği sırada havaya uçmuş. Bomba yerleştirmişler. İhab'ı da onlar vurmuştu. Muhammed'in annesini aramış birisi, telefonda, "Sana çok güzel bir anneler günü hediyesi vereceğiz," demiş. Sonra Muhammed'i havaya uçurmuşlar. El-Nusra yapmış. İhab da Muhammed de Sünni. Alabi ailesinin gerikalanı da öyle. Şam dışında oturuyor, Şam'da, Eski Şehir'de çalışıyorlar. Silahlı isyana katılmamışlar, muhaliflerden hain muamelesi görüyorlar. Çarşıdaki Alevi ahali onları tanıyor, biliyor. Ama bir güvensizlik girmiş araya. Alabi'ler, gece devriyelerine çıkıyor, fiilen Suriye ordusu ile birlikte çalışıyorlar. Ama devlet onlara potansiyel beşinci kol gözüyle bakıyor. "Çoluk-çocuk, nereye gidelim de yeni bir hayat kuralım?" diyorlar. "Hayat zor, pahalı." Suriye'de kendileri için parlak bir gelecek ihtimalinin varolmadığına inanıyor, çocukları için dertleniyorlar: "Bari onların şansı olsa..." Çocuklardan biri, Muhammed'in beş yaşındaki oğlu. "Baban nerede?" deyince, "Öldürdüler", "Kim öldürdü?" diye sorunca, "Özgür ordu," cevabını veriyor. Alabi'lerin hikâyesini bize Thanassis Cambanis anlatıyor.